25. BÖLÜM

6K 338 225
                                    

"AF"

Sevgi gerçekten böyle bir şey miydi? Babam her zaman gerçek aşkın masallardan ibaret olduğunu söylerdi. Mutlu sonların, kazanılan iyiliklerin... Peki ya bende şu an masalda mıydım yoksa gerçek hayatta da sevgi denen duygudan var mıydı?

"Ediz," Sustum. Konuşmaya el vermedi yüreğim. Sanki tek kelime bile etsem, her şey bir buhar gibi uçacak ve ben o gece ki anılara tekrardan dönecekmişim gibiydi.

"Ediz sana can," paramparça olmuş yanağımı tekrardan öptü. Peki ya ben? Bana söyledikleri 'Ediz şehit oldu' yalanından sonra o'nu affetmiş miydim, yoksa sadece duygusal bir boşluk muydu benimkisi. "Ediz sana alev alev," kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattığımda derince yutkundu. Yutkunuşu öyle baskındı ki, ademelmasının hareketi her halükârda belli olmuştu.

Hafif bir şekilde yanaklarımı kavrayıp, burnunu burnuma değdirdiğinde bir daha öpüşeceğimizi anlamıştım. Kalbim her ne kadar deli gibi öpmemi istesede, beynim bunun tam tersini söylüyordu.

Hayır! O sana yalan söyledi, o'nu böyle kolay ve çabuk affedemezsin!

Sahi, Ediz değil miydi üzüntüden kanser olmamı sağlayan. "Ben," diye mırıldandım zorlukla. Öpme diyemedim, ancak Ediz bu durumu anlamış olacak ki alnıma son kez öpücük kondurup geri çekildi.

"Birazdan taburcu olacaksın," Dedi bana bakmadan. Her ne kadar görmesede başımı sallayıp, geriye yaslandım. "Bende sen taburcu olduktan sonra göreve gideceğim."

Alayla gülümsedim. "Yine şehit oldum yalanını söylemede..." Bu cümlemi duydumu bilmiyorum ama hâlâ baktığı yere aynı şekilde bakmaya devam etti. Sanki bu olanlar hiç olmamış gibi.

Az sonra odaya giren kadın doktor; bana birkaç tane ilaç yazıp, gideceğimizi söylemiş, ve odadan çıkıp gitmişti. Bende Ediz'in yardımıyla üzerimi değiştirip, hastane çıkışına doğru gelebilmiştim.

Şimdi ise; Ediz'in arabasına binmiş, Ediz'le beraber eve doğru gidiyorduk. Yarım saatten beri hiçbir şey konuşmamıştık. Ediz araba sürüyor, ben de camdan Hatay'ın sokaklarını izliyordum. Ama aklım hâlâ yaşadığım kötü olaydaydı. Yüzünü görmediğim adamın nana tecavüz girişiminde bulunması, yanağımı parçalaması, boynumu ısırması... Evet, yanlış değildi. Gerçekten boynumu bir köpek gibi ısırmıştı. Boynumun şu an ki hâlini hâlâ görememiştim fakat gördüğüm zamanda krize gireceğimi de çok iyi biliyordum.

"Ne düşünüyorsun?" Diye bir soru yöneltti Ediz. Hastanede ki hâlinden eser kalmamıştı.

"Her şeyi," dedim hâlâ camdan bakmaya devam ederken. "Neden bu hâlde olduğumu, niye tüm okların benim üzerimde olduğunu, o adamın kim olduğunu hatta neden bu şehirde olduğumu bile düşünüyorum." Sıkıntılı bir nefes verdim. Gözlerim kendiliğinden dolacak vaziyetteydi, sanki biraz daha konuşsam hüngür hüngür ağlayacaktım. "Ben," bir süre bekledim. Diyeceğim şeyi merakla bekleyen Ediz'e kısa bir bakış atıp tekrardan önüme döndüm. "Ben bu şehirden gideceğim."

O an sanki bütün sesler susmuştu. Hatta nefes alışveriş seslerimiz bile kulaklarımıza gelmiyordu. Göz ucuyla Ediz'e baktığımda; çenesinin seğirdiğini gördüm. Direksiyonu tutan elleri kasılmıştı. "Aynen. Hatta seni şu an eve götürmek yerine havalimanında indireyim, olur mu?" Her ne kadar bu cümleyi kursa da altında yatan anlamı 'haydi yiyorsa git!' Demekti.

"Olur," benim sesim Ediz'in aksine alaysız ve gerçekti. Bir anda arabayı sağa çekip ani frenle durdurduğunda, irkilerek kemerime tutundum.

"Adin!" Dedi sık nefesler eşliğinde. "Beni delirtme kadın!" Gözlerimi devirip sustum. Şu an Ediz'le tartışamazdım ve tartışırsam bu iş uzardı. "Gitmek yok. Anlıyor musun? Git-mek yok!"

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin