32. BÖLÜM

4.8K 353 335
                                    

"EVDEN UZAKTA"

Sustuk. Benim söylediğim laf ağırdı, biliyordum. Ama o'nun benden sakladıkları, cümlelerimden daha ağırdı.

"Gerçekten," diye mırıldandı zorlukla. "Gerçekten aşık değil misin?" Çenemi dikleştirip acımasızca yüzüne baktım.

"Değilim," derince yutkunduğunu, ademelmasının hareket etmesinden anladım. "Ve hiçbir zamanda olmadım." Bir şey diyecek oldu fakat daha sonra vazgeçip, omuzlarını yenilmişlikle düşürdü.

"Pekala," dedi sessiz bir fısıldamayla. "Sen, sen nasıl istersen o olsun." Son kez yüzüne baktım. Bundan sonra ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum fakat bildiğim tek şey; Ne Ediz'i ne de çevresindekileri görmek istemediğimdi.

Seri adımlar eşliğinde odadan çıktığımda gördüğüm suret, ruhsuzca gülümsememe sebep olmuştu. Bunca zaman bana gülümseyip, arkamdan oyun oynayanlardan biri de Gülsüm anneydi ve ne yalan söyleyeyim, çokta iyi oynamıştı oyununu.

"Nasıl?" Dedim alayla gülümserken. "Çok eğlendiniz mi? İyi keyif aldınız mı, ben sizin yalanlarınıza saf gibi kanarken?" Ağırca yutkundu. "Ama gerçek ne, biliyor musun? Asıl hatalı olan benim." Kollarımı iki yana açıp etrafıma bakındım. "Peki, Sevcan nerede? Beni kandıran bir diğer kişi?"

Kimseden ses seda çıkmayınca, içli bir nefes aldım. Bu kadardı işte. Her şey olup, biter, daha sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranılırdı.

"Ben şimdi nasıl unutacağım, sevdiklerim tarafından bana bahşedilen bu ihaneti?" İşaret parmağımla kendimi gösterdim. "Ben, seni ölen annemin, Sevcan'ı ise ölen kız kardeşimin yerine koydum. Ya ben o'na her gece masal okudum ya. Geçmişten yaralarım olmasına rağmen, ben her gece masal okudum."

"Adin..."

"Sözüm bitmedi!" Diye bağırdım Ediz'e karşı, fakat hâlâ Gülsüm anneye bakıyordum. "Ben sana 'anne' dedim. Senin hiç mi vicdanın sızlamadı, o ilaçlı ıhlamuru bana verirken?" Sustu. Susması iyice sinirlerimi bozuyor, daha çok bağırmama sebep oluyordu. "Bir şey de! Sırf o gün, kocana çarpıp kaçtığım için mi tüm bu oyun?"

Bakışlarımı Ediz'e çevirdim. Büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Evet, doğru duydun. Bana yapılan bu iğrençliğin sebebi, babana çarpıp kaçtığım içindi. Ama benim hakkımda her şeyi bildiklerini sanan anne ve kız, cesetlerden ölesiye korktuğumu bilmiyordu. Evet, kameralarda gördüğünüz kadarıyla her şey. Ama ben arabama binip, oradan ayrıldıktan sonra ambulansı aramıştım zaten."

Derin bir sessizlik oldu salonda. Öyle ki, alıp verdiğimiz nefesler bile durmuştu. Fakat en sonunda o sessizliği tekrardan ben bozmuştum. "Bakın, ben yine buradayım. Belki sağ yanağım işlev görmüyor olabilir, boynumun bir tarafı parçalanmış olabilir ya da kalbim binbir parçaya bölünmüş olabilir ama ben hâlâ burada, karşınızdayım ve hesap soruyorum. Peki, Sevcan nerede?" Gülümsedim. "Doğru, o en son vurulmuştu değil mi? Hemde abisi tarafından. Ölüp ölmeyeceği bile belli değil. Belki yine felç kalacak."

Sözlerim acımasızdı. Bir zamanlar değer verdiğim, sırf o'nlara bir şey olmasın diye kendimi tehlikeye attığım aileye, göre şu an ki hâlim gerçekten acımasızdı.

"Ben kime ne söylüyorum ki," alayla gülümsedim. "Size güvenmiştim be." İstemsizce gözlerimden birkaç damla gözyaşı süzüldü.

Çaresiz bir şekilde nefeslenip, valizimi elime aldım. Kimseyle daha fazla göz teması kurmadan, hızlıca evden çıktım. Çünkü biliyordum, Ediz'e bakarsam o'na sarılacağımı çok iyi biliyordum.

Buraya çok büyük hayallerle gelmiştim, şimdi ise hayal kırıklığıyla gidiyordum. "Adin," diye bağırdı Ediz, arkamdan. Adımlarımı durdurmamıştım fakat yavaşlatmıştım. "Adin, gitme." Yutkundum. Sesinin titremesi, canımı çok yakıyordu. "Yalvarırım gitme. Ben, ben sensiz yapamam, yaşayamam, Adin." Ağlıyordu. Herkesin karşısında dik ve güçlü duran Ediz Yağızoğlu, benim için ağlıyordu.

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin