Ertesi gün öğle arasına kadar her tenefüs Sukuna'yı aradım. Ona en azından bir özür borçlu olduğumu düşünüyordum çünkü yaptığım tek kelime ile ayıptı ve kendimi çok mahçup hissediyordum. Hatta o kadar mahçup hissediyordum ki dün akşam gözüme uyku girmemişti ve okula neredeyse sıfır uyku ile gelmiştim.
Öğle arasına geldiğimizde onu hala bulamamıştım. Bu yüzden en azından karnımı doyurmak isteyerek Yuuji ve Nobara ile yemekhaneye inmiştik. Bol şakalı ve kahkahalı yemeğimiz süresince en azından bir süre de olsa Sukuna'yı unutabilmiştim. Yuuji'nin harika bir özelliği de buydu. Onun yanındayken başka hiçbir şey düşünemiyordum.
Yine de yemeklerimiz de bitti ve derslerimize gitmek için ayrılmak zorunda kaldık. Koridorda yalnız başıma ilerlerken bana tanıdık gelen siyah saçlara gözüm takıldı. Bu o kızdı. Uraume. Sukuna'nın beni kıskandırmaya çalıştığı, en azından bana böyle söylediği kızdı.
Kıza olan yersiz gıcıklığım bile Sukuna'yı merak etmekten beni alıkoymuyordu. Başta onun hakkında okula hiç gelmediği gibi şeyler duymuştum ama en azından benimle tanıştıktan sonra bu huyunu değiştirmişti.
Aslında üstüne düşündüğümde Sukuna'nın bir sürü huyunu değiştirdiğini fark edebiliyordum.
Kız beni fark ettiğinde ben kızın yanına gidecekken, o endişeyle benim yanıma geldi. "Megumi, dün akşamdan beri Sukuna'ya ulaşamıyorum. Haberin var mı?"
Onun da Sukuna'ya ulaşamaması beni daha da panikletti. "Bende sana soracaktım. Cidden hiç haber yok mu?"
Kafasını endişeyle iki yana salladı. "Hayır. Belki bir şeyler biliyorsundur diye sana sormak istedim. Yuuji ile konuştun mu?"
"Hayır," dedim utanarak. Yuuji ile Sukuna hakkında konuşmak gerilmeme sebep oluyordu. Bu yüzden soramamıştım.
"Haber alırsan bana da haber ver. Bekle, telefon numaranı söyle de kaydedeyim. Önce ben haber alırsam ben de sana haber veririm."
Uraume telefonunu çıkarırken tereddütle de olsa numaramı söyledim. Bu iyi niyeti biraz fazla mıydı? Yoksa rol mu yapıyordu? Yine de iyi niyetine güvenmek zorundaydım.
Çaldırdığında telefonumdan bir kaç saniye melodi yükseldi ama Uraume'nin telefonunu kapatması ile ses kesildi. "O zaman benim gitmem lazım. Görüşürüz Megumi. Ve şey... Kendi adıma da Sukuna adına da özür dilerim. Sadece... Sukuna bana sürekli senden bahsediyordu. Ve inanmazsın ama üzülüyordu. Biz de saçma bile olsa böyle bir plan yaptık. Başka bir amacımız yoktu."
Buruk bir şekilde gülümsedim. "Sorun değil. Olan oldu.''
''Umarım Sukuna ile mutlu olursunuz.'' Bir şey dememe izin vermeden yanımdan ayrıldı.
Düşüncelerin beynimi doldurmasına izin vermeden hazır telefonum elimdeyken Yuuji'yi aradım. Bir kaç çalış sonucunda telefon açılmıştı. ''O kadar mı özledin beni? Daha az önce ayrılmadık mı?'' Diye sordu, telefonu açtığı gibi neşeli bir sesle.
''Kendim için aramadım. Şey... Az önce Uraume ile denk geldik. Sukuna'ya dün akşamdan beri ulaşamıyormuş. Sana sormamı rica etti.''
''Ah,'' Dedi modu düşerek. ''Söylememiş miydim? Sukuna hasta. Dün akşam yağmurda fazla ıslanmış. En son ateşi vardı. Ama annem evden çıkmadan çorba yapıp bıraktı. İyi olacaktır.''
''Söylememiştin,'' Dedim içimdeki vicdan azabı daha da körüklenirken. ''Benim yüzümden hasta oldu. Onu restorandan çıkınca alıp eve bırakmalıydık. Yanına gitmem gerekiyor. En azından yüz yüze özür dileyip Bayan Kaori eve gelene kadar onunla ilgilenebilirim.''
''Ne gerek var ki?'' Dedi sesi sertleşerek. '' Ciddi bir şeyi yok. Kendini yarına toparlar. Okulunu asma.''
''Yine de bu benim yüzümden. Gitmem gerekiyor. Sonra konuşuruz.'' Telefonu kapattım ve hızla okuldan çıkarken Uraume'yi aradım. Sözümü tutmam mantıklı olurdu. ''Alo? Öğrendin mi? Hızlı oldu." Dedi hemen konuya girerek.
"Hastaymış. Şimdi evine gidiyorum. Onunla ilgileneceğim. Aklın kalmasın."
Rahatlamayla derin bir nefes aldı. "Tanrım, teşekkürler Megumi. Cidden iyi birisisin. Sukuna'nın anlattığı kadar iyisin hemde."
Ne cevap vereceğimi bilmediğimden konuşmayı hızlıca sonlandırdım. "Teşekkürler. Sana haber veririm. Görüşürüz."
Arabamın şoför koltuğuna oturarak çalıştırdım ve gaza bastım. İşte şimdi hatamı telafi etme zamanıydı.
Bu gün işe gitmeyeceğim için en azından Bayan Kaori ve Yuuji dönene kadar Sukuna ile ilgilenebilirdim. Bunu ona borçluydum.
Evlerinin önünde durduğumda tereddütle kapıya yanaştım. Beni görünce mutlu olacak mıydı ki? Beni isteyecek miydi ki?
Şuan hastaydı ve mantıklı düşünemiyor olması normaldi. En azından bir günlük de olsa onunla ilgilenmek boynumun borcuydu. Bu yüzden tereddütlerimden arındım ve açık kapıdan içeriye süzüldüm. Anlaşılan yalnızca ev boşken kapıyı kitliyorlardı. Bu işime yarardı.
Salona ilerlediğimde ilk kez gördüğüm eve hızlıca göz gezdiremedim bile. Çünkü odağım koltuğun karşısında televizyon izlerken uyuya kalmış Sukuna'ya takılmıştı.
Bir kolu ensesinde, diğer ise gevşekçe göğsünde uzanıyordu. Altında sadece bir şort vardı. Üstü ise çıplaktı. Ateşi uzaktan bile belli olurcasına yanaklarını kızartmıştı. Yanında çalışan pervane ise anlaşılan biraz daha serinlemesini sağlamak içindi.
Onun bu hasta hali içimi acıtırken onu ne kadar izledim bilmiyordum ama hazır uykuya dalmışken onu uyandırmak istemedim. Pervanenin ve televizyonun sesi hareketlerimi duyulmaz yaparken önce deneme yanılma yoluyla bulduğum banyoda bir kovaya soğuk su doldurmuş ve bir sürü bez almıştım. Koltuğun yanına mutfaktan bir sandalye çekerken ıslak bezleri alnına, göğsüne, karnına, koltuk altlarına ve dizlerinin altına yerleştirmiştim. Hafifçe titremek ve mırıldanmak dışında fark etmemiş gibiydi.
Bezlerin vücut ısısını düzeltmesini beklerken bu sürede ortalığı topladım. Mutfakta Bayan Kaori'nin yaptığı çorba buz gibi olmuş bir şekilde duruyordu. Anlaşılan ağzına bir lokma bile yemek sokmamıştı. Uyandığında onu azarlamayı aklıma not ettim ama ne kadar başarılı olacağımı bilmiyordum.
Etrafa çeki düzen verdikten sonra ısınmaya başlamış bezleri ıslattım. Soğuk duşa istesem de sokamazdım. Kendisini buradan kaldıracak gücü olduğunu sanmıyordum, onu taşıyamazdım da.
Sandalyede otururken zamanın geçmesini bekliyor, televizyon izliyor ve ara sıra ıslak bezlerini değiştiriyordum. Ta ki, uyku bütün ağırlığı ile üstüme çökene kadar.
Beni uykumdan uyandıran şey elime temas eden başka bir eldi. Sıçrayarak yerimden kalkarken Sukuna'nın baygın bakışlarını ve sırıtmasını görmüştüm. "Gelmişsin," dedi zorlukla mırıldanarak.
"Hasta olman benim suçumsa iyileştirmesi de bana düşer." Dedim cevap olarak. Gülümsemesi büyüse bile cevap veremeyecek kadar halsiz gözüküyordu. Bu yüzden onun yerine de konuştum. "Bir lokma bile bir şey yememişsin. Böyle mi iyileşmeyi planlıyorsun?"
Suratını buruşturdu. "İyileşmek isteyen kim? Keşke ölsem de kurtulsam."
"Kapa çeneni," dedim sertçe ve uyku mahmurluğundan arınmak için ayağa kalkarak gerindim. "Çorbanı ısıtıp getiriyorum. Uyuyakalma."
"Sen buradayken zamanımı nasıl uyuyarak geçirebilirim ki?" Isınmaya başlayan alnındaki bezi hemen yanındaki kovaya daldırdı ve çıkararak sıktı. Suyu iyice süzüldükten sonra tekrar alnına koydu. "Bekliyorum, aşçı bey."
'Aşçı olan Yuuji, ben değilim.' demek istesem de diyemedim. İkizlerden herhangi birinin yanında diğerinin adını anmak hiç bir zaman iyi bitmiyordu.
Diger bolum 😍😍😍😍😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twin Problems /İtaFushiSuku/
FanficWattpad'deki ilk Yuuji x Megumi x Sukuna kurgusu! (Threesome!) (Ensest yok!) Nazik ikiz Yuuji. Annesiyle birlikte yemekler pişiren, derslerinde birinci, kibar ve eğlenceli bir çocuk. Kaba İkiz Sukuna. Babasıyla bir boks salonu işleten, okulun yolunu...