𖤐 ~3~ 🧸

2K 203 31
                                    


Sanki beş dakika önce hiçbir şey olmamış ve hiç bir kez daha canım yanmamış gibi gözlerimin içi gülerken kızıl saçlı oğlan ellerini cebine koymuş rahat bir ifadeyle girişde yürürken ben sadece arkasından bakıyordum. Ayaklarım bastığım soğuk kirli beyaz mermerde üşürken aniden arkasını dönüp parmağıyla sağ tarafımda yerde duran kapaksız dolabı göstermişti.
"Terlik al oradan."
"Hm" sadece başımı sallayıp gösterdiği yere eğilip ayıcık desenli bir terlik çıkardığımda artık üşümüyordu ayaklarım, sıcacık olduğumu hissedip evini sanki hiç görmemiş gibi inceledim tekrar. Evine her gelişimde burayı sanki tekrar tekrar incelemem, keşfetmem gerekiyormuş gibi hissediyordum, tamamen beyaz ve bej renklerinden oluşuyordu burası ve eşyaları çok sade gözüküyordu.

Girişde sol tarafımda gri dış kapı bulunurken sağımda uzunca bir kitaplık tarzında açık kare bölmeler bulunuyordu ve siyaha boyanmışlardı, Minho bu karelerin içlerine çeşitli biblolar yerleştirmişti ama en dikkatimi çekenler şey en ortadakine koyduğu bir çift zar heykeliydi. Peşinden yürüdüğümde süs olarak kullandığı kitaplık salon ve giriş koridoru ayırmak için konulmuş gibiydi ve salon da çok sadeydi. Ortada beyaz bir sehba ve karşısına koyulmuş geniş bej koltuk, yanlarında olan tekli koltuklar ve geniş koltuğun karşısında ise duvara astığı büyük bir televizyon. Yerdeki halı bile beyaz ve pembe tonları arasında değişiyordu, televizyonun altında duvara dayadığı komodinler kahverengiydi sadece ve üzerinde siyah insan heykelleri, garip kesimli bardaklar, ve yine küçük zarlar vardı. Sehbasının ortasına şarap bardağı koymuştu ama rengi siyahtı ve içine yine bir sürü kırmızı zar doldurulmuştu.

Salonunu geçip tam arkamı döndüm ve bir duvar olmaksızın karşıma çıkan mutfakla karşılaştım, modern ve sade gözüküyordu kesinlikle! Mutfağını geçip sol tarafıma döndüğümde diğer kapılardan bağımsız olarak simsiyah mat bir kapı görmüştüm ve Minho bekliyordu orda bana dik dik bakarak.
"Evimi dikizlemen bittiyse?.."
"Zarlara niye bu kadar takıntılısın sen ya!.."
Ağzımda lafları geveleyip yanına gittiğimde tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle suratına baktım ve o da dağınık kızıl saçlarını bile umursamadan tek elini koyduğu kapı kulbunu açıp içeri girmişti, peşinden girip ondan önce davranarak yatağına fırlattım kendimi.
"Çok rahat."
"Hayatında ilk defa yatak görmüş gibi davranıyorsun Hanji"
"Sus Kızıl."

Fakat siyah çarşaf ve yorgana sahip yatağından kalktığımda diğer odalardan ziyade aynı benim evimdeki gibi siyah duvarlar karşılıyordu beni. Odanın tam ortasına koyulan yatağın sağ tarafında bir çalışma masası ve eşit mesafelerde konulmuş mobilyalar, bir de komodin varken karşı duvarda yine raflar asılmıştı siyah renkte.
O raflarda bu sefer zarların her tülü rengi vardı ve hep bir çift olarak konulmuşlardı; koyu kırmızısı, siyahı, parlak ve simli olanı, şeffaf olanı hatta pembe olanı bile..

Gözümü odasından ayırıp iki kişilik büyük yatağındaki iki yastığın ortasına baktım ve o zaman en dikkatimi çekenler şey o oldu, kahverengi dolgun bir peluş ayıcık! Çocuk gibi sevinerek onu kollarım arasında aldığımda ve ellerimle pofuduk halini avuçladığımda Minho kıkırdayarak yanıma gelmişti.
"Çok mu seviyorsun bunları? 23 yaşına geldin."
"Sus, çocukluğumda hiç oynamadım ben bunlarla!"
"Peki..Neden?"
"Neden olacak, sence ailem izin verir miydi? Her günüm kilitledikleri o karanlık odada geçiyordu, nereden bileceğim ben oyuncağı, parkı, arkadaşı!.."
Oyuncağa o kadar dalmıştım ki bu sayede ondan saklamak istediğim veya şimdiye kadar söylemediğim herşeyi söylemiştim bir solukta, o da sessiz bir şekilde bana bakıyordu öncekinden daha mutsuz duran yüzüyle.

Boğazımı temizleyip ayıcığı tek kolumda sıkıştırarak çalışma masasına yürüdüm, bu ondan kurtulmak için öylesine yaptığım bir şeydi ama dikkatimi bu sefer de köşeye iliştirdiği aile tablosu çekmişti. Ona sormadan elime alıp incelediğimde en ortada o gülüyordu geniş bir gülümsemeyle ve yanında da bir kadın, bir de adam vardı, birbirlerine sarılmışlardı. Fotoğrafı inceleme keyfimi kesen şey ise onun elimden fotoğrafı hızla kapıp geri yerine koymasıydı, arkamı döndüğümde ona merakla bakmış olmalıyım ki açıklama gereği duymuştu.
"Sadece, ailem."
"Neredeler şuan? Tek yaşamak yalnız hissettirmiyor mu?"
"Hayır.." elini ensesine görüp orayı parmakları ile bir kaç saniye kaşısa da arkasını dönüp sanki gayet sıradan bir şeymiş gibi devam ettiğinde duraksadım.
"Eskiden, çok eskiden öldüler. Yani hayır, cinayetti aslında."
Benim peşinden gelmediğimi farketmiş olacak ki arkasını dönüp bana bakmış ve sadece moralimi düzeltmesini umduğu bir gülümseme hediye etmişti yüzüme.

Suffer With Me ~ Minsung Omegaverse Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin