Sadece siyah cipten ağrıyan ve her dakika acıyan ama acısını belli etmeyen bacaklarımla inerek, elimi saklama gereği bile duymadan geldiğimiz yere bakmaya başlamıştım. Etrafımı cipten inan adamlar sardıktan sonra hepsi bir araca dönmüşlerdi kulaklarında kulaklıkla, sanarsın özel ajan çalışıyor. En öndeki arabadan uzun kahverengi saçlarını at kuyruğu yapıp örmüş ve jöleyle sabitlemiş, üzerine beyaz ve şık kıyafetler geçirip sırtına siyah taşlı bir ceket aşmış ve siyah topuklular giymiş bir kadın çıkmıştı. Yanına ise takım elbiseli ve kısa saçlarını geriye doğru tarayarak jöle sürmüş, kırışıklıkları çıksa bile hala genç gibi duran fit bir adam gelmişti. Onlara, ebeveynlerime göre fazla sefil gözüküyordum ayrıca geldiğimiz yer de bir o kadar zengin görünümlüydü.Kadın hızlı adımlarla ve güler halde bana yaklaşmaya başlayınca gözlerimi kısarak ve yüzümü ekşiterek gelmesini bekledim, bekledikçe bacaklarım daha çok acıyordu. Sonunda karşımda durmuş ve aniden bileğimden yakalayıp kolumu kendine çekmiş, sert bir hareketle elimi incelemeye başlamıştı ve bu tavrını beklemediğim için ağzımdan küçük bir inilti çıkmış, gözlerimi kapatmıştım anlığına.
"Ah, kötü gözüküyor Han."
"Adımı söylemiyorsun, bari soyadımı kirletme."
Dişimin arasından konuşmama karşı kaşlarını kaldırmış ve gülümsemesini daha da arttırmıştı, o sırada uzun tırnaklı parmağı elimin ortasındaki deliğe gitmişti.
"O çocukla takılmaya başladığından beri çok dik başlı oldun sen.."
Parmağını yaraya daha çok bastırıyor ve etimin sıkışmasına, kanımın akmasına sebep oluyordu. Dişlerimi sıkıp yumruğumu parmaklarım kırılacak gibi sıkıyordum bu acıya katlanmak için ve ona sinirli bir halde öfke soluyarak bakarken.Elimi bırakıp bu sefer sesini yükseltmiş ve iddialı bir bakış takınmıştı, gözüm babam olacak adama kaydığında ellerini arkasına almış sadece ikimizi izlediğini farkettim.
"Elinin icabına bakacağım Han, kısa sürede acın azalır merak etme. Ne de olsa, düğünümüz var, misafirlerimiz seni yaralı görsün istemem."
Arkasını dönüp gittiğinde ve ikimizi izlemekte olan adamın koluna gülümseyerek girdiğinde kısa sürede önlerindeki villaya giriş yapmışlardı bile. Bense arkasından söyleniyordum ondan tiksindiğimi gösteren bir tonla.
"Hah..Bir de üzerini kapatacak. Tedavi edeceksen, yapmanın anlamı neydi? Sadece hırs için değil mi!.."
Beni durduran şey ise etrafımdaki beş güvenlikli adamın bana dik dik bakıyor olmasıydı, sanırım bu gitmemiz gerektiğini söylüyordu......Adamlarla birlikte evin bahçesine girdiğimizde gözlerimi ayıramıyordum buradan. Normal bir villadan bile fazla büyüktü ve oldukça şık gözüküyordu dışarıdan bile, bahçesi de düzenliydi. Etrafa masalar ve sandalyeler konulmuştu, bir kaç adam taş yolun yanındaki pembe- kırmızı çiçekleri düzenlemeye çalışıyordu. Evin ikili kahverengi ve kabartmalı kapısının iki yanında uşağa benzeyen beyaz eldivenli iki adam duruyordu, kapıyı geçip içeri girdiğimizde şaşırmadan edemedim. Ağzım açık evi inceleyecektim ki yanımdaki adam elini kulağındaki kablosuz kulaklıktan çekip benim kolumu tutmuş, cebinden siyah bir bez çıkartarak elime sıkıca sarmaya başlamıştı. Bu canımı yakmıştı ama onu durduramamıştım, büyük ihtimalle bahçeye de ufak kan damlaları bırakmış olmalıydım ki evin kirlenmemesi için bunu yapmışlardı.
Her yerde büyük, kenarları altın çerçeveli ihtişamlı tablolar, kesme bardaklar ve şık vitrinler, garip biblolar ve insan heykelleri, vazo içine dağıtılmış güller falan vardı. Büyük koridorun ortasına ince bir kırmızı halı serilmişti bile, hatta iki yana da siyah koltuklar konulmuştu yerlere gül dağıtılmışken. Yukarıda ise oldukça büyük bir avize vardı, herkes gülerek koşuşturuyordu biryerlere. Bense onların arasından yanımdaki beş adamla geçip gidiyordum bu evin içinde, o sırada koridorun bittiği yere gelmiştik ve iki merdiven karşılamıştı bizi. Bir tanesi sağda, diğeri onun solundaydı ve hafif kavisliydi, kesinlikle burası masallardaki şatolardan fırlamış gibiydi.
Adamlar merdivenden çıkmam gerektiğini söylediğinde her basamağı çıkarken bacaklarıma minik iğneler batıyor ve bu his beni terletiyordu, aynı zamanda midem de bulanmaya başlamıştı. Bunu belli etmeyip elim ne kadar titrese de çıkmaya devam ettim merdivenleri, fakat son basamaktayken bu dürtüyü durduramayarak sendelemiştim. Adamlardan birisi anında koluma girmişken meraklıydı hepsi.
"Bay Han?"
"İyiyim, lavabo nerde? Gitmem lazım.."
Elimi karnıma götürerek iki büklüm çaresiz bir halde adama bakınca anında aceleyle birilerini bulmaya çalışmıştı ama pek birisini çağırıyor gibi durmuyordu.Fakat o anda ince belli, iyi fizikli ve resmi kıyafetler giymiş, ellerini pantolonunun cebine koymuş, kısa kahverengi saçlı ve pürüzsüz tenli genç bir oğlan yaklaştı bize. Güler yüzle bütün adamlara baktıktan sonra beni tutan kişiye elini uzatarak konuşmaya başladı.
"Bay Byun Song Chul'un oğlu, Byun Baekhyun. Memnun oldum."
Diğer adamlar anında ona selam vermişlerdi ve elini sıkmıştı kolumu tutan. Fakat oğlan onlarla ilgilenmeyi bırakıp hafifçe bana eğilmişti.
"Bay Han iyi gözükmüyor. Ona yardımcı olabilir miyim?" Arkamdaki görevli adamlar bir anlığına afallasalar bile hızlıca ortadan kaybolmuşlar, beni bu herifle tek bırakmışlardı.Gülüşü daha çok büyüdüğünde saçlarının arasına siyahlar attığını da farkettim, garip bir tarzı vardı cidden. Bir anda kolu benim koluma girince ve yürümeme yardım edince bundan rahatsız olsam da hayır diyemedim, çünkü ihtiyacım vardı tutunacak birisine. Merdivenlerin karşısından çekilip üst kattaki alt kattan daha da dar olan koridorda yürüdüğümüzde karın ağrım daha da kötüleşiyordu.
"Neden bu kadar hastasın?"
"Sanane!"
"Yakında eşin olacağım Han Jisung."
"Sen öyle san!"
"Gönlünde birisi mi var yoksa?"
O kadar rahat takılıyordu bana soru sorarken, bir an dalga geçtiğini falan düşünmüştüm. Gerçi sorduğu soruyu düşününce de, ne söylenirdi ki şimdi?Cevap evet miydi? Hayır mıydı?
"Ondan fazlası var!"
"Anladım."
Sonunda durduğumuzda ve bana parmağıyla lavaboyu işaret ettiğinde koşar adım gitmiş, kapıyı kapatmıştım. Kapattığım gibi klozete bütün gücümle kusmuş ve sonunda da rahatlamıştım sırtım mermer döşenmiş duvara yaslanıp elim karnımı bulurken. Kalkarak aynanın yanına gittim ve baktım yüzüme, fazla kızarmış duruyordum ve kusma ihtiyacımı gidermeme rağmen hala yorgun gibiydim, hala içime ateş basıyordu. Fakat dışarıdan gelen tereddüt dolu bir ses başımı o yöne dönmeme neden olmuştu."Han, iyi misin?"
"İyiyim ben! Git sen de şu kapının önünden!"Sinirimi bozuyordu oğlanın bana olan ilgisi, kim istedi birisinin benimle ilgilenmesini? Ayrıca kokusu burnuma geldiği an iğreniyordum bundan çok hissetmesem de, midemi bulandırıyordu o benim. İlgili olabilirdi, yumuşak ve alaycı olabilirdi, anlayışlı olabilirdi, yakışıklı sayılabilirdi, hatta zengindi, bir varisdi ama asla bir Minho etmezdi o benim için. İhtiyacım olan şey zenginliğini kullanmayan ve sıradan bir hayatı olan bir adamdı sadece.
Gözüm boynumdaki silinmeyen ize gittiğinde iç çektim ve ayaklandım, kapının kulbunu buldu elim.Gitmesini söylesem bile kahverengi saçlı oğlan sürekli yanımda yürüyüp bana birşeyler anlatıyor, konuşuyordu, bense ona sürekli yan yan bakıp duruyordum. Utanma da mı olmaz bir insanda?
Bir odaya yönlendiğimizde ve içeriye girdiğimizde odanın duvarların koku renk olduğunu, süslü bir boy aynasının bulunduğunu ve yanında da geniş bir yatak olduğunu farkettim. Ayrıca sağ tarafta da odanın kendisine ait lavabosu, giyinme odası vardı."Burası düğüne kadar kalacağın yer. Ben alt katta kendi odamda kalacağım. Ayrıca burası artık evin sayılır, kendinin gibi kullan."
Gülümseyerek odadan ayrılmış ve kapıyı kapatmıştı, bense aynaya giderek yüzüme bakmıştım iyice. Daha çok terlemiştim, daha çok kızarmıştım ve nefes nefese kalıyordum şuan, bunun neden olduğunu bilmesem de yapacağım ilk şey lavaboya gidip yüzüme su sıçratmak olmuştu. Yine de bu his asla geçmiyordu ve yavaş yavaş bedenime yayılıyordu sıcaklık, zorla lavabodan çıkıp sargısı çıkan ve kanayan elimi bile umursamadan yatağın içine attım kendimi.İnanılmaz bir arzu duyuyordum, derin nefesler alıp veriyordum ve titremeye de başlamıştım koyu kırmızı yorganı üzerime örtmüşken...
⭐
Devam edecek...
(Aga Jis'e noluyor hayirdir!?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suffer With Me ~ Minsung Omegaverse
Fanfiction'𝓓𝓮𝓪𝓭 𝓞𝓻 𝓐𝓵𝓲𝓿𝓮' Babası Ceo ve Annesi Şaman olan, bir Omega olarak doğduğu için eziyet, işkence çekmek zorunda kalan Han Jisung. Onların alt katına taşınan sıradan gözüken ama Kumarhane işleten ve aslında kişilikleri olan Güçlü Alfa Lee...