Özel Bölüm: KIRIK KAPILAR

865 39 6
                                    

Selamlar herkese. Veda edilen yerde başlar en güzel hikâyeler denir. Bu yüzden bu özel bölümü buraya bırakıyor, bir gün tekrar görüşmek dileğiyle yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Seviliyorsunuz!

Bölüm Şarkısı: Sertab Erener - Tek Başıma


Özel Bölüm: KIRIK KAPILAR
''Ben senden başkasına kapı nasıl açılır bilmiyorum.''

6 yıl sonra...

Yağan yağmur arabanın camından akıp giderken silecekler sürekli olarak çalışıyor ve görüşümü açmak için çabalıyordu. Saat çoktan 19.00'ı geçmiş, radyolar haberleri sunmaya başlamıştı bile. Trafik yoğun yağışla kapandığı için herkes kornalara basıp duruyordu ama bir türlü ilerleyemiyorduk.

Çalan telefonumu açtım ve hoparlöre aldım. ''Nerede kaldın? Hepimiz seni bekliyoruz.'' Ceren'in benden önce davranmasıyla gülümsemiştim. ''Trafiğe takıldım. Biraz geç kalacağım.''

''Ben sana bizimle gel demiştim. Gökay başımın etini yiyor sıkıntıdan. Karnımdaki fasulye bile sıkıntıdan şişti resmen!'' Ceren'in sesi o kadar komik gelmişti ki ufak bir kahkaha attım. ''Söyle o fasulyeye ve o koca bebek babasına, uslu dursunlar. Olabildiğince hızlı geleceğim. Bir şey istiyor musunuz?''

''Gelmen yeter. Çok sıkıcı bir iş yemeği. Benim kapatmam lazım. Dikkatli sür canım arabayı.'' Telefonu kapatıp kenara koyduğum sırada trafik biraz olsun canlanmıştı. Nihayet yarım saatin sonunda restoranın önüne gelmiştim. Vale arabayı aldığında hızla içeri koşturdum. Yağmurda ıslanmadan içeri girdim ve ayrılan masaya doğru yürüdüm.

Ceren ve Gökay bu sene Londra'dan İstanbul'a dönmüş ve evlenmişlerdi. Bundan bir kaç ay önce Ceren bir kusmalara başlayınca bir gebelik testi almış ve heyecandan bayılmıştı. Şimdi 7 aylık hamileydi ve içinde bir fasulye büyüyordu.

Ceren'in babasından kalan aile mirasını Gökay en güzel şekilde değerlendirmiş ve bir aile şirketi kurmuştu. Şaşırtıcıydı ki bu işte oldukça başarılıydı. Öyle ki şirketin hisseleri 5 yıl içinde dudak uçuklatacak rakamlara ulaşmıştı. Gökay tam bir iş adamı olmuştu. 

1 saat kadar süren yoğun bir toplantının ardından masada oturan 4 kişi kalkmış ve bizimle vedalaşmışlardı. Onlar gittiğinde arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. ''Çok sıkıldım!'' Ceren bana güldü. ''Çocuk avutuyormuş gibi hissediyorum ama... Bende çok sıkıldım!''

Artık biz üçümüz tek kalmıştık. Gerçi ek olarak bir ufak fasulyemiz de vardı. ''Ah! Tekme mi attı o?''

''Yok ya,'' dedim çatık kaşlarımla karnına bakarken. ''Daha 7 aylık değil mi bu fasulye, nasıl atsın? O kadar güçlenmemiştir.''

''Attı bence,'' dedi Ceren ciddiyetle. O sırada Gökay elindeki tepsiyi Ceren'in önüne koymuştu. ''Ne attı?''

''Tekme,'' dedi Ceren yine ciddiyetle. ''Ne tekmesi, kim attı, ne zaman?'' Gökay'ın öfkelenmiş hâline ben kahkaha atarken Ceren'de gülümsemişti. ''Senin bu evladın var ya, bana tekme attı!'' Gökay birkaç saniye sonra şaşkınlıkla yüz ifadesini yumuşattı. ''Benim oğlum annesine tekme mi attı?'' 

''Ne oğlanı ya, belki kız!?'' Ceren birden sinirlendiğinde ben ikisine de gülüyordum. ''Tamam ama kız olsaydı niye annesine tekme atsın?'' Gökay'ın savunması Ceren'i daha da sinirlendirmişti. ''Çocuk daha 2 aylık'' dedim birden bire gülerek. ''Ayakları olduğunu sanmıyorum.''

''Kaç kere çocuğun oldu?'' Ceren birden bana döndüğünde daha çok güldüm. ''Hiç kere ama-'' Gökay ikimizi de susturdu. ''Siz niye didişiyorsunuz? Ceren'im öyle diyorsa benim evladım ona tekme atmıştır. Azarlayacağım.'' Ve Gökay dönüp Ceren'in karnına eğildi. Ceren'in karnı son 1 aydır iyice belli olmaya başlamıştı. Belki de de gerçekten tekme atmıştı?

GÜLÜMSE | gxg (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin