İçim aşırı şarkı söyleme ve gitar çalma isteği ile dolup taşıyordu lan. Gece gece yine niye kurtlanmıştım ben?
Yatağın üstüne çıktım ve kulaklıklarımı kulağıma takıp Antalya'daki publardan birindeymişim gibi dans etmeye başladım. Son zamanlarda keyfim yerimde olmasa da, şimdi gayeet yerindeydi!
Ellerimle saçlarımı bir oraya bir buraya savurup, otuz iki diş gülerek kendimi kıvırıyordum durmadan. Antalya'mın zorla girdiğim kulüplerini bile özlemiştim ya. Bu arada Beyza Hanım ile Ahmet Bey'in söylediği şeyle çelişiyor gibi duruyordu keza öyleydi de. Benim arkadaş çevrem çok çok genişti çünkü hiç evde değildim ki ben. Spor salonundan, resim ve drama kulüplerinden, dil kurslarımdan ve geceleri dışarı çıktığımızda edindiğim birçok arkadaşım vardı sadece hepsi ile samimi değildim. İnstagram hesabımı süslüyorlardı -sekiz bin üç yüz elli bir kişi olarak- güzel bir şekilde.
Okulda da ilk sene olmasa da, ikinci ve diğer senelerde oldukça popüler biri haline gelmiştim. Popülerliğimi de seviyordum vesselam. Göz önünde bulunmayı, ilgi çekmeyi seven bir karakterim varsa ne olmuş yani?
Dans etmeye devam ederken arkamı dönmemle ayaklarımın birbirine dolanması ve düşmem bir oldu. "Ah!" diye inlerken karşımdaki Şiyar, gülmemek adına kendini zorla tutuyordu. Sert bakışlarımı ona çıkardım. "Gül kardeş gül, silleyi bir kaderden bir de senden yiyelim." dediğimde hızla kahkaha atmaya başlamış, sonra kahkahalarının arasından zorlukla konuşmuştu. "Silleyi kaderden değil de zeminden yemiş gibi duruyorsun." deyince elimin altındaki peluş kalbi onun kafasına fırlattım.
Refleksleri kuvvetli olan bebe, direkt kaçmıştı hamlemden. "Niye geldin?" diye sorduğumda gülüşünü durdurdu. "Annemler çay içiyorlar, gelmek istersen diye çağırdılar." dediğinde kafamı salladım. Odadan çıkmadığında 'hayırdır?' diye bir defa daha salladım. "La oğlum benimle birlikte mi kalacaksın?" diye sormam ile kaşlarını kaldırıp direkt çıkınca güldüm.
En son beni çay içmeye çağırmalarının üstünden sadece bir hafta geçmiş, Agır ile daha fazla samimiyet kurmam dışında hiçbir şey gelişmemişti. Odadan çıkmıyor, bazen yemek yemeye bile inmiyordum aşağı. Bugün inebilirdim ama.
Altımdaki eşofmanı çıkardım ve şort giydim umarım saçma sapan şeyler söylerlerdi de ağızlarına sokuştururdum yumruğumu diyerek mutlu mutlu aşağı inmeye başladım. Beni gören çalışanlar şaşkınlık yaşarken abartmayın amk diye düşünüyordum.
Oturma odasına geldiğimde, hepsini otururken buldum. Azad ve Ferit, aşırı çalışmalarına rağmen burada oturuyor ve aileleriyle sohbet ediyorlardı. Dilşad Hanım beni görünce direkt ağzı kulaklarına varırmışçasına gülümsedi. "Ay kızım hoş geldin. Rojbin, bir çay bardağı daha getirin!" diye içeri seslenmişti.
Gülümsedim ve telefonumun kabıyla oynarken konuştum. "Hoş buldum." deyip oturmam için yanını açan Agır'e gülümseyip yanına oturdum. Bu arada bana bir şey söylemeseler de bir bacaklarıma bakıyor bir de tövbe çekiyorlardı. Çekin kankam, çektiğiniz tövbe olsun yeter ki.
Dilşad Hanım önündeki keki bana uzatınca tabağı aldım. Zaten çay bardağı gelmiş, çayı da doldurmuşlardı. "Kızım senin okulunu hallettim, pazartesi günü Armanç, Miran ve Şiyar ile aynı okulda başlayacaksın." demesi ile kafamı salladım. "Teşekkür ederim." deyip çatalıma aldığım keki ağzıma attım. Ulan ne güzel olmuştu bu.
Onlar beni önemsemeyip sohbetlerine devam ederken -Affan Beyler benimle konuşmaya çabalıyorlardı- tabağımdaki keki bitirmem ile sırtımı kanepeye yasladım. Birkaç dakika geçmişti ki, omzuma tırmanan bir kol fark etmemle gülümseyip Agır'e baktım ama onun bakışları bana hiç dönmüyor, sanki ilgileniyormuş gibi Boran'ın ps 5 niye pahalı tartışmasını dinliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZHAROĞULLARI
General FictionAşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş ve Muay Thai alanında Avrupa şampiyonu olmuş başarılı bir genç kızdır. Hedefi, Dünya şampiyonası ol...