Hayat hiçbir zaman durağan değildir ve akmakta olan bir ırmaktır belki de. Hiçbir zaman içerisindeki su aynı kalmaz çünkü aslında, değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir. Tıpkı şimdi yaşananlara yalnızca şahitlik ediyor oluşum gibi.
Zihnim karmakarışık bir şekilde bulamaç haline dönmüşken, aniden değişen ruh halimin saçmalığı da bir o kadar yaşananlar kadar saçma. Misal, on yedi yıl önce saçma bir hastanede saçma bir ailenin çocuğu ile kaderlerimizle oynanması saçma. On yedi yıl boyunca büyürken ya da bir başka deyişle büyümeye çalışırken yaşadıklarımız saçma. Aslında en saçması ise, on yedi yıl sonra sanki hakmış gibi çocukları yaşadıkları yerlerden yani köklerinden koparmak SAÇMA.
Aynadaki yansımamı izlerken kendimi tanımak için epey bir çaba sarf etmem gerekiyordu çünkü kendimi anlayamıyordum. Elimi aynadaki buğuya sürdüm ve uzun bir çizgi haline gelince elimi kendime çektim. Tıpkı yaşam çizgim gibiydi. Düz olmasını, zorluklardan uzak ve stabil olmasını istemiştim lakin kıvrımlıydı. Yollarımdaki engeller, kalabalık içindeki yalnızlığıma rağmen hiçbir zaman beni düşürmemiş hatta tökezletmemişti bile.
Lakin şimdi feci halde yere yapışmış ve yüzüm dahil her yerim yara bere içerisinde kalmıştı. Avuçlarımdaki kanları, destek almak adına kavramaya çabaladığım duvarlara bulaştırıyordum ama hiç kimse, hiçbir şey beni kaldıramıyordu.
Ne yaşıyordum ben?
Niçin değil, niçin yaşadığım belliydi; ülkemin adını gururla taşımak ve atamın yolundan saygıyla ilerleyip ülkemin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasında ufak bir adım atmaktı.
Yaşadığım şey ise karmakarışıktı. Bir aile olmayı istemiyor bir de gidip Agır ile hayatımda Barkın ile bile konuşmadığım kadar samimi konuşmamdı. Hem kendimi hem de Agır'ı ümitlendiriyordum bu şekilde ancak ne yaptığımdan kendim bile haberdar değildim ki ben. 17 yıl boyunca mantığımı kullanmış, şimdi ise duygularıma yenilmiştim.
Kapım ritimli bir şekilde tıklandı. "Abisinin gülü müsait miymiş?" sesini duyduğumda derin bir nefes aldım ve elimde tuttuğum albümü köşeye bıraktım.
Onunla konuşmak, dertleşmek, sarılmak istiyordum. Çekinmeden kafamı kucağına koymak, gereksiz yere trip atmak, kendimi kötü hissettiğimde bir defa da olsa şarkılarla ya da Dumanla değil de abimle, ailemle teselli bulmak istiyordum.
Gerçekleşmeyecek hayallerimden yalnızca biriydi bu da.
Silkindim ve ayaklanıp çalışma masama geçip dönen sandalyeye oturdum. "Müsaidim, girebilirsin!"
Kapının açılma sesinin ardından kafasını aradan uzatmış, sıralı dişlerini göstererek gülümsemişti. "Buyrun Agır Bey, sizi dinliyorum?" dedim oyunbaz bir tavırla.
Yüzünü buruşturup odama girdi ve yatağıma oturdu. "Bıktım beyden ne beyi, bey değil abi diyeceksin a-bi!" cümleyi kurma tarzına gülüp sandalyemi ona doğru çevirdim. "Aynen aynen, deriz."
Güldü ve ellerini arkaya yasladı. "Eee anlat bakalım, okul nasıl geçti?" kalbimin bin bir parçaya ayrıldığını hissettim. 17 yıl boyunca aile dediğim insanlar tek bir kez bile bu soruyu bana yöneltmemişken yalnızca 16 gündür birlikte olduğum, 16 gündür tanıdığım hatta neredeyse yabancı olarak tanımlayacağım adam bana günümü soruyordu.
Derin bir iç çektim ve sırtımı koltuğa yasladım. "Okulu bırakıp evlenmeye karar verecek kadar kötüydü Agırcığım." deyip kafamı umutsuz olduğumu belli edercesine salladım.
Benim aksime o ciddi bir tavırla bana odaklandı. "Okulda bir sorun mu var? Eğer seni rahatsız eden biri ya da birileri varsa bana güvenebilirsin İrem, halledeceğimden şüphen olmasın." Ellerim titremeye başladı. Zaten bu eve geldiğimden beri gariptim. İçimde, karanlığa sakladığımı zannettiğim her halt ortaya çıkıyor ve beni büyük bir duygu seline kaplıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZHAROĞULLARI
General FictionAşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş ve Muay Thai alanında Avrupa şampiyonu olmuş başarılı bir genç kızdır. Hedefi, Dünya şampiyonası ol...