Selamlarr!!
<>
Uyandığımda gözlerimde sonu gelmeyen bir ağrı, solumda ise zır zır zır diye öten bir telefon vardı. Uzun tırnaklı parmaklarını, telefonu delip geçmek istercesine telefona vurunca hissettiğim acıyla küfrettim ve zorlukla ayaklandım. Tam o sırada alarm çalmaya devam ediyordu.
"BU MU DÜNYA ŞAMPİYONU, KENDI KENDINE UYANMAYI BİLMEYEN BASIT BİR PRENSES Mİ!? KALK ŞAMPİYON, ANTRENMAN VAKTİ!"
Evet evet evet, saçma olduğunu biliyorum. Onlar da biliyordu ama ne Faruk ve Aydın bu şekilde bağırmayı bırakmış ne de Fethi abim bunu alarm yapmak için telefonu zorlukla benden almayi kesmisti. Elli defa değiştirsem de alarmı yeniden değiştirdikleri için bende sıkılıp bırakmıştım.
Kalkıp banyonun nerede olduğunu bulmak için hızlı adımlarla konağı taradım. Sonunda banyo olduğuna kanaat getirdiğim geniş alana girince kapıyı kapattım ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra peelinglerimi yaptıktan sonra serum sürdüm yüzüme. Ay parçası gibi parlamayalım mı?
Bakım isim bitince eşyalarımı geniş çantaya sıkıştırdım ve kulağımdaki airpodsum ile birlikte salına salına kulağımda 'no guidance' çalarken odaya ilereyip kıyafetlerimi değiştirdim. Bugün antrenman yapamayacağımı bildiğim için gerinme hareketlerimi yaptım ve paslanmamak için yumruk ile tekme çalıştım.
Uyandığımda saatin 8 olduğunu görmüştüm, şimdi ise 10 buçuk civarı bir şeydi. Üzerimdeki rambo atleti çıkardım, yalnızca sütyenle kalmışken -kaslarımızı kendimize gösterip gururlanmayalım mı- kapının çalınmasıyla birlikte onay verdigimi belirten birkaç cümle kurdum.
İçeri evin çalışanlarından biri girmişti. "Özür dilerim İrem Hanım, lütfen kusura bakmayın." Deyip elleriyle yüzünü kapattığında-parmaklarının arasından bakmaya devam ediyordu- gülümseyip kafamı iki yana salladım. "Sorun yok, ne için gelmiştiniz?" Diye sordum üzerime crop giyerken.
"Dilşad Hanımım kahvaltıya çağırıyor, kahvaltıdan sonra Affan Beyler şirkete gidecekler." Dediğinde kafamı salladım. " Gidelim o zaman." Deyip ilerledim. Havalar hafiften soğuyordu, Kasımdaydık ve normaldi yani.
Ilerlerken sormak istediği bir şey olduğunu fark edip yanımda, benden büyük olduğu ancak genç olduğu belli olan kadına döndüm. "Bir şey mi söyleyecektin?" Diye sordum.
Yutkundu. "He, siz spor yapıyorsunuz?" Diye konuştu. Kafamı salladım ve ilerlerken ben de cevaplandırdım. "Evet, kötü mü duruyor?" Deyip gülümsedim.
Kafasını hayır anlamında sallayınca ona döndüm. "Adın neydi bu arada?" Diye sordum gülümseyerek. Aynı şekilde cevapladı. "Hevaldir hanımım." Demesi ile " ben de Irem." Dedim ancak icten bir korku sarmıştı hocam beni simdi. Lan bunlar anladığım kadarıyla Kürt'tü, ya terörist çıkarlarsa? Yani her Kürt de terörist değildi ama arkadaş ortamında teröristlerle heval diye dalga geçtiğim için saçma bir önyargım oluşmuştu.
Üç beş ayı siktim oldu deyip yallah Antalya. Kime oy veriyorsunuz diye sorsam çok mu saçma olurdu lan acaba?
Girdiğimde hepsi sırasıyla dizilmiş, masada oturuyordu. "Beklettiğim için kusura bakmayın." Deyip benim için ayrılmış olan yere -başka boş yer yoktu ve bu yer de Affan Bey'in direkt solundaki sandalyeydi.
Dilşad Hanım gülümseyerek sorun olmadığını belli edercesine kafasını salladı. "Sorun yok kızım, fazla beklemedik." Ancak ikizlerden yükselen homurtudan anladığım kadarıyla beklemişlerdi.
Herkes kahvaltıya başlarken, Affan Bey tebessümle bana döndü. "Ne zamandan beri sporla uğraşıyorsun kızım?" Diye sormasıyla ben de tebessüm ettim saygısızlık olmaması adına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZHAROĞULLARI
Ficción GeneralAşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş ve Muay Thai alanında Avrupa şampiyonu olmuş başarılı bir genç kızdır. Hedefi, Dünya şampiyonası ol...