"Yanlış anlama da heykel olmuşsun... Sıfır kolluyu nereden aldın sen? Rengi de solmuş siyahlara benzemiyor. Baya canlı bir siyah. Saçlar zaten kızıl...Sınıfın transa girmiş gibi sana odaklanmasına şaşmamalı. Felix'in tepkisini kıskanmadım desem yalan olur Lee Know-ssi." Oflayarak elimdeki tek yudumluk kahveyi de kafama diktim. "Sus da dert yakınayım amınakoyayım. Öv diye mi çağırdım ben seni?"
Dudaklarını büzüp önündeki kahveyi avuçları arasına aldı Hyunjin. "Bitmiş."
"Kalk kendine yap o zaman Hyunjin." dedim sinirle. Sabrım yeterince taşmıştı bugün."Agresif Lee Know da hiç çekilmiyor be..." diye mırıldandığında Kafamı duvardan duvara vurmak isteyecek kadar sinirliydim. "Duyamadım?!"
"Hiiiiç." Umursamazca kahvesini yapıp mutfaktan çıkmıştı. "Sen biraz düşünüp sakinleş, ben sonra gelirim yanına!"Yanıt vermeme gerek kalmadan girdiği odanın kapısını kapatmıştı bile. Olan onca olaydan sonra Kim Seungmin'in cenazesi için helva kavurmayi düşünüyordum ama henüz öldürmeye fırsat bulamamıştım. Seungmin onu aradığım sırada çoktan okuldan çıkmıştı. Evinin yerini sadece Chan biliyordu ve ondan asla laf alamazdım. Anlamadığım asıl nokta şuydu: neden bana böyle bir iftira atmıştı? Çıkarı ne olacaktı ki?
Belki de benim Yuna'yı sevdiğimi düşündürterek Chan'la aramın açılmasını sağlamak ve sonra onunla yeni bir ilişkiye adım atmak istemişti. Biliyorum, hayal dünyam çok genişti. Fakat eldeki mal bu kadar düşünmeye yetiyordu.
"Hyunjin!" Sesimin duyulması için elimden geldiğince yüksek şekilde seslenmiştim. "Seungmin'in numarası var mı sende?!"
"Yoook!"
Lanet ederek ayağa kalktım, tezgahın üstündeki kahvelerden birini açıp bardağa döktüm. Sıcak suyu da ekledikten sonra temiz hava almanın iyi geleceğini umarak balkona çıkmıştım. Ne çok soğuk ne de çok sıcak bir hava vardı. Tam istediğim bahar havasıydı bu.
Herkes benim karşılık bulamayan aptal bir platonik olduğumu düşünecek.
İç sesime hak verirken acı içinde güldüm. Hayat bu kadar acımasız, adaletsiz olmak zorunda mıydı?
Chan'a olan aşkımı itiraf ettiğimde çoktan dedikodular yayılmıştı bile:
Beklenirdi zaten.
Platonik miymiş?
Yazık, Chan onu görse yolunu çeviriyor.
Yürek yemiş galiba.
Lee Know'dan beklemezdim.
Ağlayacak gibi duruyor...
Zihnimde dönüp duran aşağılayıcı cümleleri söküp atmanın bir yolu olsaydı eğer çekinmeden yapardım. Ona emindim.
Güneş batmak üzereyken yayılan kızıllık gözlerimi kamaştırmıştı. Bütün renkler ahenkle dans ediyor gibiydiler. Bir anlığına bütün sinirimin geçtiğini hissettim.
Yanımda beliren karaltı korkmama neden olurken evde Hyunjin'in de olduğu aklıma gelince kafamı çevirip bakma gereği bile duymadım o an. "Hava çok güzel değil mi?"
Şok olmuş şekilde hızla bakışlarımı yanımdaki adama çevirdim. Siyah pantolonu ve şapkası, beyaz tişörtü ve kol saatiyle uyum içerisindeydi.
"Ne işin var senin burada?""Gelemez miyim?" Oflayarak kaşlarımı çattım. "Halamın evine niye gelesin pardon?"
"Yurtta uyuyacaktım ama yandaki baza boş olunca sevgili Lee Know-ssi kim bilir beni ne kadar özlemiştir diye düşünüp geldim. Seni de alıp yurda dönmeyi düşünüyorum." Gülümsedi. Gülüşü o kadar güzeldi ki bu adamın, hayran kalmamak elde değildi gerçekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Circus | Minchan
Fanfiction"Yani baş düşmanımla aynı odada kalacağım öyle mi? Hayatta olmaz." [1.] [Acemilik unsuru]