Gökyüzünün en güzel tonu maviydi belki de.Maviyse Chan'ı anımsatıyordu bana. Sakinlik veriyordu ruhuma. Anlamı hüzne kaysa dahi.
Üzülmesini istemiyordum Chan'ın. Onun gibi sadık, onun gibi seven biri üzülmemeliydi. Üzmemek gerekirdi. Hem niye üzülsündü ki? Onu yıllarca terk eden bir adam için niye üzülecekti? Neden değer verecekti bana? Bir de madalya taksa tam olacaktı sanki...
"Evladım, sen benim yeğenime bakma. Onda azamer var. Anasına benden gizli anlatmaması gerektiğini unutmuş."
Kaşlarımı çatarak halama baktım. Chan kafasını yere eğmiş, utanmazca sırıtıyordu. "Azamer değil o, alzheimer." İğneler gibi konuşuyordum.
"Neyse ne işte!.."
Halam avucunu açmış tehdit eder gibi kafasını sallıyordu. "Yeğenim falan demem geçiririm valla. Chan evladımı üzmüşsün zaten..."
Göz devirip kafamı saate doğru çevirdim. 1 saattir halamın nutuklarını dinliyorduk. Halamı çok seviyordum ama biraz fazla sinirli davranıyordu sanki bu aralar...
"Hala..." Jennie'ye kısa bir bakış atıp tekrar halama döndüm. "Sen biyolojik bir sebepten ötürü mü sinirlisin yoksa?.."
Halam anlamaz şekilde gözlerime baktığında jennie araya girmişti. "Menopozu diyor..."
Kafasını anlar gibi sallayıp ters bir bakış attığında susmayı tercih ettim. Henüz mesele tamamlanmamışken ölmeyi istemiyordum.
"Ben artık gideyim..." Chan'ın ani kararından sonra Jennie ayağa fırlamıştı. "OLMAZ!"
"Neden?" Şu an ortam çok sessizdi. "Çay getireceğim, gidemezsin."
"Ama çay isteme-" Jennie uyarmak istercesine Chan'ın kollarından tutup sıktırdığında kaşlarımı çattım. Canı acımış mıydı acaba?
"Gitmiyorsun." Kapıya yönelip annesini ittirmeye çalışıyordu. "Anne sen komşulara gitsene. Dedikodu yaparsınız hem."
"Evladım ittirme, ittirme dedim..." Halam arkasını dönüp içeri girmeye çalışsa da hyunlixin de yardımıyla dışarı çıkarmışlardı. Şu an odada sadece Chan ve ben vardık.
Diğerlerine bakmak için kapıya yöneldiğimde kapı kilitlenme sesini duymuştum.
Duraksayarak Chan'a baktım. Pek de umursuyor gibi bir hali olmamasına karşın, tebessüm ederek beni izliyordu.
"Kapıyı mı kilitlediler, bana mı öyle geldi?
Chan eliyle kapıyı işaret edip gülmüştü. "Neden denemiyorsun?.."
Elimi kapı koluna atıp açmayı denedim. Kapının ardındaki kikirtilari duyabiliyordum. "Agziniza sıçayım."
"Rica ederim Lee Know!" Jennie'nin neşeli gelen sesine göz devirip duvara yaslanmıştım. Yavaş yavaş aşağı doğru kayıp yere oturmuştum en sonunda.
"Hasta olacaksın."
Gözlerini benden bir saniye bile ayırmıyordu. "Hastayım zaten, kalp hastası hem de..."
"En azından ruh hastası değilsin." Buruk bir şekilde gülmüştü. "Nasıl yani?"
"Bazı ruhlar iyileşmez Lee Know. Bilmiyor musun?"
"Özür dilerim." Gerçekten pişmandim ama son pişmanlık da fayda vermiyordu işte.
"Dileme, ben özür dilerim..." Hayretle kaşlarımı kaldırdım. "Ne için?"
"Yanında olamadığım için."
Ayağa kalkıp yanına doğru adımladım. Bu işe bir son vermeliydik. En güzel şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Circus | Minchan
Fanfiction"Yani baş düşmanımla aynı odada kalacağım öyle mi? Hayatta olmaz." [1.] [Acemilik unsuru]