Duvara yaslanmış, bakışlarını sabit bir noktada tutuyordu Chan. Ellerini ceplerine yerleştirmişti. O, geldiğimi fark etmeden yavaş adımlarla yanına yaklaştım.
"Bak bakalım bana..." Elimle çenesini tutup bana bakmasını sağladım. "Neden bu kadar sinirliydin sen?"
Kaşlarını üzgün bir ifadeyle çatmış, dudaklarını büzmüştü. "Her şey üst üste gelince..." derin bir nefes alıp bakışlarını gökyüzüne doğru çevirdi. "...kendimi tutamadım."
"Anlıyorum..." yanına geçip ben de sırtımı duvara doğru yaslamıştım. "...seni senden çok daha iyi anlıyorum hatta." Cevap vermediğinde gülümsedim. "Nedenini merak etmiyor musun?"
"Ediyorum." Bakışlarını gökyüzünden çekip bana çevirdi. "Ama biliyorsun..."
Serbest bıraktığım elimi tutup öpmüştü hemen. "Her şey anını bekler."Tuttuğu elimi kendime doğru çekip ben de onun eline ufak bir öpücük kondurdum. "Şimdilik, bekleyişe son verelim mi?" Gözleriyle gülümsemişti resmen. Bunu evet olarak kabul edip duruşumu dikleştirdim.
"Gidelim.""Yuna okula gitmememden şikayetçi. Sınavlara çalışamıyormuş ben olmadan. Serviste bekliyor hem..." işaret parmağımı dudağına bastirdim hemen. "Sus Chan! Gidelim dediysem gideceğiz, idare etsin biraz..."
Dudaklarına bastirdigim parmağımı öpmüştü hemen. "Talebiniz kabul edildi." gülümsüyordu.
"Güzel..." kolunu tutup sürüklemeye başlamıştım durağa doğru.
"Nereye gidiyoruz?"
"Halamlara." Gülüşü solarken hayretle takip ediyordu beni. "Halanlarda ne işimiz var?"
"Çiğ köfte yoguracagiz Chan, altın günü yapacağız hatta!" Göz devirip konuşmaya devam ettim. "İşimiz var ki ondan götürüyorum, değil mi canım?.."
"Tamam tamam..." pes eder gibi ellerini kaldırmıştı. "Bari hızlı gitmeyelim, yoruldum..." adımlarımı yavaşlattığımda kolunu bırakmıştım.
Bıraktığım gibi hızla önden yürümeye başladı. "Şakaydıııı!"
"Çok komik Chan!" Kollarımı dolayıp küsmüş gibi yaptım. "Sen git o zaman, gelmiyorum ben..."
Yavaslayip durduğunda güldüm hemen. "Bekle geliyorum!" Diye bağırdım.
Hızlı bir şekilde koşup sırtına atlamıştım. Beklemiyor olacak ki zar zor ayakta durabilmişti benim bu hareketimle.
"Güzelim, bir dahakine haber ver de azraille bakışmayayım sonra..." Gülerek burnuma değen saçlarını öpüp kokladım. "Çok konuşma da durağa yürü aşkım."
"Emredersiniz Prensim."
Durağa vardığımızda oldukça neşeli hissediyordum. Bütün bu olanlar aklımdan uçup gitmişti sanki.
Otobüs geldiğinde ikimiz de arka koltuklara geçmiştik hemen. Başımı Chan'ın omzuna yasladım. Sonsuza kadar bu anda kalmayı diledim içimden.
Çok geçmeden halamlarin evine yakın olan durağa varmistik. Otobüsten inerken elini uzatan Chan'a gülümsedim. Oldukça centilmen davranıyordu niyeyse.
Önden ilerleyen Chan'ın kolunu tutup durdurdum hemen. "Halamlara gitmeyeceğiz."
"Neden geldik ki o zaman?" Kaşlarını kaldırıp sorduğu soruya karşı gülümsedim. "Yakınlarda terk edilmiş bir ev var..." Elimle ileriyi işaret ettim. "Oraya gideceğiz."
"Neden ki?"
"Gidince görürsün."
Yıkık dökük binanın yanına geldiğimizde Chan'ın elini tuttum. İçerisi sprey boyayla yazılmış yazılarla doluydu. Üstelik çok güzel resimler de çizilmişti.
Chan, tavana asılmış boks torbasını gördüğünde hayretle kaşlarını kaldırdı. "Bunun burada ne işi var ki?"
"Ben koydum." Gururlu bir edayla konuşmuştum. "Nasıl?"
"Güzel olmuş meleğim... Ama nedenini anlayamadım."
Chan'ın tuttuğum elini bırakıp boks torbasına doğru yaklaştım. "Babama eşcinsel olduğumu söylediğim gün, sabaha kadar yumruklarımı bunun üzerine indirmiştim biliyor musun?"
"Ne?" Şaşkınlıkla hareketlerimi izliyordu. Çok da sert olmayan vuruşlarla hareket ettiriyordum boks torbasını. "Eşcinsel olduğunu mu söyledin?"
"Seni gördüğüm ilk günden beri..." Gözümün dolmasına engel olamıyordum, geçmişten bahsederken duygulanmamak elde değildi benim için. "Hep aşık olduğumu hissetmiştim. Gaza gelip babama söyledim işte... O da evlatlıktan reddetti."
"Ben, özür dilerim, bilmiyordum Lee Know..." duygusal tepkisiyle birlikte kıkırdadım. "Evet, beni kendine aşık ettigin için özür dilemelisin Chan Bey."
"Sonra ne oldu?" Meraklı bakışlarını üstümde gezdiriyordu. Ben olsam ben de merak ederdim şahsen. "Sonra..." acıyla gülümsedim. "Yabancı bir adama aşık olup annemi de beni de terk etti..."
"Şaka yapıyorsun?!" Şok olmuş bir şekilde beni izlerken boks torbasına geçirdiğim yumruklarin şiddeti ben fark etmeden artmıştı bile. "Keşke şaka olsaydı."
"O günden sonra sana olan sevgimden asla vazgeçmek istemedim. Önümüze engel koymaya çalışan ve o engele takılıp düşen adama güldüm bu yaşıma kadar." Yunruklarimi art arda indiriyordum torbaya.
"Annem, babam onu terk ettiğinden beridir eşcinsellerden nefret ediyor ve muhtemelen..." Vuruşlarımı yavaşlatıp Chan'a bakmıştım. Üzgün duruyordu. "Benden de nefret edecek."
"Ne diyeceğimi bilemiyorum Lee Know..." Başımı önemi yok dercesine salladım. "Bir şey demene gerek yok Chan, anlatmak istediğim için anlatıyorum hepsi bu."
"Hep yanında olacağım, biliyorsun bunu değil mi?" Yaklaşıp sıkıca sarıldığında karşılık verdim. "Biliyorum."
Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından söz aldım hemen. "Boks torbasının aynısı bizim evin orada da var. Sebebini söyleyeyim mi?"
"Söyle güzelim." Parmaklarını saçlarıma daldirip geriye doğru taradiginda gözlerimi kapattım. "Hatırlıyor musun, yurtta aynı odada kalmamak için direttigim gün, kavgaya karışıp karışmadığımı sormustun. Ellerim yara olmuştu?"
"Çok iyi hatırlıyorum hem de..." Gözlerimi açıp Chan'ın tepkisine odaklandım hemen.
"Öfkelendiğim zaman öfkemi rahatça dışa vuramadığımda ya buraya geliyorum ya da oraya gidiyorum, rahatlatıyor..."
Sesimi temizleyip Chan'a baktım. "Ne zaman istersen buraya gelebilirsin. Artık senin de 'Öfke Kontrol Merkezi Yeri'n' burası Chan'cım."
Bir anda vücudumu kendine doğru çekip sımsıkı sarilmisti. "İyi ki varsın Lee Know..." gülümsedim mutlu bir şekilde. "Sen de..."
Bakışlarım utandığım için yere egilmisti otomatik olarak. "Sen de iyi ki varsın Chan..."***
Henüz uyumayan bi bebiş varsa okusun diye atıyorum bu bölümü :)
İyi uykular simdidenn ❤️🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Circus | Minchan
Fanfiction"Yani baş düşmanımla aynı odada kalacağım öyle mi? Hayatta olmaz." [1.] [Acemilik unsuru]