CC | 34

80 10 20
                                    

Çok garipti hayat, vurulduğunuzda sizi düşüren de ayağa kaldıran da acılarınız oluyordu.

Eğer yaşadığınız olaylara karşı nasıl bir bakış açısıyla bakmanız gerektiğini öğreten biri varsa işiniz daha kolaydı elbette. Bir de benim gibi zoru oynayanlar vardı işte.

Chan, hayatıma girdiğinden beri nasıl davranacağımı bilemediğim tek kişiydi. Eli ayağı dolanmış bir haldeydim ona karşı. Ona olan sevgim öyle güçlüydü ki ilk görüşte aşka inanmıyorsanız eğer, gözlerimdeki tutkuyu görmenizi isterdim.

Mantıklı kararlar verip iyi bir yol izleyeceğime inandım hep. Ta ki Chan'ı görene kadar... İçimden bir ses hep fısıldadı kulağıma: "Manyak edecek bu çocuk seni."

Dinlemedim. "Öyle şey mi olur?" diyip güldüm alay eder gibi. Büyük konuştuğum için büyük olaylar olmuştu belki de...

Heyecandan kelimelerimin yetmediği, kalbimin hızla çarptığı adamın elini tutuyordum şu an. Tabiri caizse "Öfke Kontrol Merkezi"nden çıkmıştık çoktan. Adımlarımız bilmediğimiz sokaklara yonelirken korkmadığımı hissettim ilk defa. Bazı insanlar korkardı işte, başına bir şey geleceğinden değil; gelme ihtimalinden.

Belirsizlik nedir bilir misiniz? Kafamın içinde susmayan bir belirsizlik var. "Acaba ne olacak?" diye sorguladığım ve yanıtını asla alamadığım o belirsizlik...

Yer bitirir seni de ruhun duymaz.

Chan'la ne olacağız? Chan'la ne olamayacağız? Chan olacak mı? Ben, ben olarak kalacak mıyım? İtiraf etmek istemesem de merak ettiğim sorulardi bunlar hep.

Şimdi düşünüyordum, aile mi önemli yoksa "aile" mi?

Aile dediğimiz, küçüklüğümüzün büyük bir kısmını geçirdiğimiz yer mi yoksa "aile" dedigim Chan mı daha önemliydi?

İkisi de... İkisi de vazgeçemeyeceğim kişileri barındırıyordu tanımlarında.

Sahi, konu ne ara buralara gelmişti ki?

Elimi kafama yaslayıp konuştum. "Duralım Chan."

Kafasını bana çevirip kollarımdan tutmuştu. "İyi misin güzelim?"
Gözlerimi kapatıp açtım kendime gelebilmek için. Annemin Chan'ı kabullenmeyecegi düşüncesi bile mahvetmeye yetmişti.

"İyiyim." Hafifçe tökezledigimde duvara tutunmuştum. Chan da ani bir refleksle kollarımdan yakalamıştı beni. "Yalancı." dedi kaşları çatık bir şekilde. "Neyin var senin?"

"Başım dönüyor, açlıktan sanırım..." uydurduğum bahaneyle birlikte kucağına almıştı hemen. "Prensimi yurda götüreyim de bir şeyler yesin bari..."

Stres iyi bir şey değildi ve Chan'ın beni güçsüz görmesini istemiyordum niyeyse. Dayanıklıydım ben. Öyleydim işte. Ötesi yoktu.

Yurda vardığımızda gözlerim Felix'i aradı. Hala odasında mı diye bakmaya gitmiştik Chan'la. Seungmin ve Han çoktan gitmişlerdi. Hyunjin, Felix, ve Jeongin üçlüsü ise kahkahalarla birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı.

"Sohbetinize de doyum olmuyor..." İçeri girmiştim hemen. Chan da hemen arkamdaydı.
"Senin Rock müzik festivalini Jeongin'e anlattım, hain arkadaş; hunharca güldü resmen..." Küsmüş gibi yapsa da konuşurken bile gülüyordu Hyunjin.

"Ne ara arkadaş oldunuz yahu?" Sesim hayret eder gibi çıktığında sonlara doğru incelmişti resmen.
"Felix'imi o manyağa karşı korudu ya... Öl dese ölürüm öyle söyleyeyim." Hyunjin'in abartı cümlesiyle gözlerimi Chan'a çevirdim. O da bana baktığında aynı anda gülmeye başlamıştık. "Ne gülüyorsunuz ya?!"

"Sence Hwang?" Gözlerim Felix'e odaklandı hemen. "Bugün ölürüm der, yarın sana yaklaştığı an Jeongin'i mezarda buluruz. Belli olmaz hani..."

Chan kafasını sallayıp onayladiğinda Felix göz devirmişti hemen. "Öyle bir şey yapamaz."

Hyunjin Felix'in cümlesiyle birlikte hayret eder gibi bakmıştı yüzüne. "Öyle mi diyorsun Lixie?.." adımlarını yatağın üstünde oturan Felix'e doğru attı yavaş yavaş. "O kadar eminsin yani?.."

Hepimiz film izler gibi ikiliyi izliyorduk. Çıt çıkmazken Felix yavaşça geriye doğru kayıyordu. "Ya-yani yapmamalısın..." Felix'in gergince söylediği cümleyle yüzümü kapattım. İkisini bu şekilde izlemek aşırı utandırmıştı. Aynı şeyi Hyunjin de bizi izlediğinde hissetmiş miydi acaba?

Felix'in sırtı neredeyse yatağa degecekken Hyunjin yaklaşmaya son vermiş ve doğrulması için elini uzatmıştı sarışına. "Aferin gün ışığım..."

Yüzümü kapattığım ellerimi cekmemi sağlamıştı Chan. "Utandın bakıyorum?.." fısıltıyla sorduğu soruya karşı göz devirdim hemen. "Ne alakası var?"

"Peki kedicik..." Göz kırptığında ofladım hemen. "Çok gıcıksın."

"Biliyorum."

"Sevgililerin arasında yalnız kaldım ben ya..." diyen Jeongin'e döndüm hemen. "Sana da bulalım bir tane?"

"Kimi bulacaksın ki?" diyen Chan'a göz kirptim. "Seungmin muhteşem bir aday."

"Onunla mezarlarımız yan yana bile durmasın mümkünse, ölüyü de bıçaklamaya çalışır falan... Korkarım ben..." Kahkaha atıp Felix'e döndüm hemen. "Sahi, nereye gittiler?"

"Şikayetçi olmamam karşılığında odasını değiştirmek için izin aldı."

"Nerede kalacak ki?" Şaşırmıştım. Başka boş baza yok diye biliyordum.  "Han'la uyuyacaklarmış."

"Tencere kapak." Chan'ın cümlesiyle gülümsedim. "Cidden öyle..."

"Hwang, sen buraya gelirsin o zaman." Hyunjin kafasını onaylarcasına sallayıp gözlerini Felix'e çevirdi. "Istese de istemese de o manyakla aynı odada uyumasına imkanı yoktu zaten."

"Gitmesi iyi oldu." diyen Jeongin'e güldüm. "Haklısın."

"Yine okulu ektik yani?" Sesim cılız çıkıyordu. Chan elimi tuttuğunda yüzüne baktım. "Sınava az kaldı zaten, bundan sonra aksatmayalım."

Onaylarcasina yüzüne baktım. "Öğleden sonraki derslere girmeye ne dersiniz?"

"Valla hiç hayır demem..." diyen Hyunjin ile gülümsedim.

"Gidelim o zaman."

***
Bazen kendime çok kızıyorum sonra da diyorum ki amaann hayat bu simdi degil de ne zaman...

Circus | MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin