Elimdeki poşetin ağırlığına aldırmadan hızlı hızlı yürüyordum. Jennie bana yetişmekte zorlanmış olacak ki arkamdan bağırmıştı. "Beklesene gerizekalı, çok ağır bunlar!"
"Hepsi abur cubur zaten, anca doyarız..."
Alayla güldü. "Hepsini yiyebileceğimize eminsin yani?""Sıkıyorsa yemeyin." dedim sert bir şekilde. "O kadar para verdik, boşa mı gitsin kızım?"
"Valla ben karışmam, altta kalırsa siz yersiniz."
Oflayarak umursamazca hızımı daha da arttırmıştım. Çok heyecanlıydım. Neden bilmiyordum, kapüşonlu çocuğun Chan olduğuna inanmıştım. Gözlerimi bir an olsun kırpmadan merdivenleri çıktım. Acele etmem lazımdı. Hastaneye doğru yürümesinin tek açıklaması Jungkook'u ziyaret etmek olmalıydı.
"Ben arkadan gelirim!" diyen Jennie'ye elimle tamamdır işareti yaptım. Merdivenlerden çıktıktan sonra gözüm 123. Odayı bulmuştu. Adımlarımı oraya yöneltirken beklemediğim bir şey oldu. Şu an, yerdeki abur cuburlarla bakışıyordum. Poşetin altı delinmişti. Bu kadar şanssız biriydim işte ben.
"Ananı sikeyim hayat..." Kendi kendime söylenirken yere düşen gölgeyle irkildim. Kafamı kaldırıp bakmaya fırsat bulamadan yere eğilmişti.
Saçları.
Saçları maviydi.
Ağzına siyah bir maske örtmüştü. Tepki veremeden onu izlemeye başladım. Çok özlemiştim. Ölesiye özlemiştim. Sarılmak istiyordum.
Ben seni darmadağın edip gittim ama sen, dağıttığımı toplamamda yardımcı mı oluyorsun?
Bana bakmadan toplamaya devam ediyordu. Hepsini kucağına toplamıştı. Hatta kapüşonu yardımıyla düşmesini de engelliyordu.
"Teşekkür ederim." Gözlerime bakar umuduyla mirildandim. Güzel gözlerini görmek istiyordum. Gözlerinde en ufak bir canlılık hissi görmek istiyordum. Gözlerinde öldüğümü değil de yaşadığımı görmek istiyordum.
"Chan?" 4 yıl sonra ilk defa adıyla sesleniyordum ona. Tepkisiz kalamayıp kafasını ağır ağır kaldırdı. Gözlerimiz buluştuğunda ruhumun çekildiğini hissettim. Yoktu. En ufak bir canlılık belirtisi yoktu. Chan'ın gözünde ben, ölmüştüm.
Cevap vermedi. Sadece beni izliyordu. Direkt olarak gözlerime bakıyordu. Korktum o an. Kaçıp saklanmak istedim. Sanki ruhum çırılçıplaktı, ağlayan bir bebeği izler gibiydi Chan. Görmesini istemedim. O kadar korktum ki acizliğimden, kaçmak istedim. Bakışlarımı zorlanarak başka yöne çektiğimde yanımdan geçip gitmişti. Sessizce takip ettim.
Az önce girdiğimiz markete uğrayıp poşet almıştı. Kucağında tuttuğu yiyecekleri rahatça koyabilmesi adına poşeti tuttum.
Ölüm sessizliği hakimdi. Bir an önce bitse de gitsek der gibi bir hali vardı. Utanarak gözlerine baktım. "Gerisini ben hallederim."
Gözlerime baktı öylece. Tek kelime etmeden kalan abur cuburlari da poşete koydu ve market çıkışına doğru ilerledi. Konuşmak istiyordum onunla. Bir şeyler demek istiyordum. Böylece bitecek miydi her şey?
"Chan!" Elimdeki poşeti yere bırakıp peşinden koştum. Adımları yavaşladığında sakince arkasını döndü. Tek kelime bile etmemesi canımı sıkarken mırıldandım. "Teşekkür ederim..."
"Teşekkür mü eders-" öksürmeye başladığında panikle sırtına vurdum. "İyi misin?!"
"Çek elini." Kolumu ittirip geriye gitmişti. Hala öksürmeye devam ediyordu. Nefessiz kalmış gibi maskesini çıkarmıştı.
Şok içinde yüzüne baktım. Chan'ın yüzü neden bu kadar çökmüştü? Son gördüğümde bu kadar kötü değildi.
"Ne yaptın kendine?!" Hayretle bağırıp kollarından tuttum. "Ne bu halin, neyin var Chan?!"
Ellerimden kurtulup sendeleyerek geriye gitmişti. "Kes sesini!" Bağırışıyla birlikte boğazımda oluşan yumrudan dolayı kısa bir süre konuşamadım.
Derin bir nefes alıp tüm gücümle konuşmaya zorladım kendimi. "Chan, ne yaptın kendine?.." Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. "Neden yapıyorsun bunu kendine, neden hayatına devam etmedin?.."
"Devam ediyorum!" Sinirden bağırmıştı yine. Gözleri dolu doluydu. Yanağından akan bir damla yaşı gördüğümde titreyen dudaklarımı elimle kapattım. Ağlamamak için çenemi sıkıyordum.
"MÜKEMMEL BİR HAYATIM VAR!" Sesi sokakta yankılanırken gelip geçen insanların bakışlarını üzerimizde hissetmiştim.
"ALKOLLE GEÇEN GÜNLERİM, SİGARA KOKUSUYLA BOĞULDUĞUM BIR EVIM VAR!" Ağladığı için hem gözleri hem de dudakları kızarmıştı. Yanakları ıslanmış, tane tane yere düşen gözyaşlarını barındırıyordu yüzü.
"HİÇBİRİ SENİ BANA GETİREMEDİ!" Titreyen sesiyle birlikte gözlerimi kapattım. "BAK BANA!" Kollarımdan tutulup sarsıldığımda gözlerimi açtım. Chan'la resmen burun burunaydık.
Nefesi dudaklarıma çarparken kalbim durmuş gibiydi. Tepki veremiyordum.
"BU GÖZLERDE NE GÖRÜYORSUN?!" Bağırışı isyan eder gibiydi. Düşen göz yaşlarından biri yanağıma damladığında hıçkırdım. Göz yaşım göz yaşına karışmıştı.
"BEN SÖYLEYEYİM!" Bedenimi geriye doğru ittirdiğinde kendi de geriye doğru gitmişti.
Öncekinin aksine sesi kısık, ruhsuz çıktı. "Hiçbir şey..."
"Sana karşı en ufak bir his bırakmadın bende."
Ellerini kaldırıp yavaş yavaş alkışladığında düşecek gibi olmuştum. Yan tarafımda hissettiğim duvara tutundum hemen.
"Mutlu ol çünkü Chan öldü!" Haykırarak gülmeye başladı. Korkuyla duvara yaslandım. "Onu öldürdün!"
"Mutlu musun Lee Know?!" Adımları yavaşça yanıma yaklaştığında sertçe bileğimi tuttu.
Mint yeşili bilekliğimi koparıp yere fırlatmıştı.
"Kendini de beni de kandırma!" Şu an donakalmış bir şekilde yerdeki mint bilekliği izliyordum. Düşünme, konuşma, tepki verme yetimi kaybetmiştim.
"Biz olamayız Lee Know!" Kalbimi yeterince kırmamış gibiydi.
"Olamadık..." mırıldanarak eğilip yerdeki bilekliği aldım. Göğsüme yasladım ve geçip gittim Chan'ın yanından.
"Son sözün bu mu?!" Bağırdığında yavaşça arkamı dönüp tepki vermeden gözlerine baktım.
"Kına yakarsın artık..."
***
Not: görünmez okuyucu olmayı aşklarım, sizin de yorumlarınız ve oylarınız değerli.
[Hayatıma odaklanmam lazım diyip tekrar fic yazmıyorum, ne alaka? Bipolar değilim?]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Circus | Minchan
Fanfiction"Yani baş düşmanımla aynı odada kalacağım öyle mi? Hayatta olmaz." [1.] [Acemilik unsuru]