CC | 15

128 12 10
                                    

Sakin ol Minho.
Sakın kafa atmaya kalkma.
Sakın.

"LAN KALKSANA ÜSTÜMDEN!" Çalan zil daha da strese sokarken gözlerimin sinirden alev alev yandığını hissediyordum. "KİME DİYORUM BEN?!"

"Çalar çalar gider nasıl olsa... Hem sen dememiş miydin bırakmanı istemiyorum diye?" Dünya yansa umrunda olmaz gibi konuşuyordu. "Hyunjin olabilir aptal!"

Oflayarak üstümden çekildiğinde gözüm duvardaki saate takıldı birden. "Oha..." Verdiğim tepkiyle birlikte Chan da kafasını baktığım yöne çevirmişti. "Harbiden oha..."

Saat neredeyse 15.00 olmak üzereydi ve biz Chan efendiyle daha yeni güne başlayacaktık. Harikaydı cidden!

"Bileklerimi hissetmiyorum, kapıyı sen aç." Kurnazca bakıp siritti hemen. "Ben niye açıyormuşum?"

"Naneleri yerken bana mı sordun Chan?!" Kahkaha atıp kendini diğer koltuğa atmıştı. "Naneleri tek mi yemişim acaba?.."

"İyi." Ciddiyetimi koruyordum. "Ben açarım kapıyı."

Ayağa kalktığımda o da benimle birlikte ayağa kalkmıştı. "Zahmet etme sen Chan efendi. Otur oturduğun yerde." Elimle koltuğu işaret ettim.

Gülüşünü bastırmak ister gibi öksürüp "İyi, oturayım madem..." dedi ukalaca. Sinir kat sayım artarken yaptığı eşekligi görmezden gelip kapıya yöneldim. Biraz daha bekletirsem Hyunjin kapıyı kiracakti.

Ben kapıya varamamişken yerden kesilen ayaklarım yükseklik korkum olduğunu hatırlattı tekrar. "Lan indirsene, derdin ne?!"

"Sakin ol hırçın kedim, kapıyı açmaya birlikte gidiyoruz işte daha ne istiyorsun?" Kızmak istesem de oflamakla yetindim. Kapının önüne geldigimizde pat diye indirmişti yere.
"Fırlatsaydın?"

"Firlatsam da dört ayak üstüne düşerdin sen kedicik."

"Kes be..."

Dürbünden bakmadan açmıştım hemen kapıyı. Ben sadece Hyunjin'in geldiğini sanıyordum ama karşımda el ele tutuşan ve şaşkınlıkla bize bakan Felix- Hyunjin ikilisi duruyordu. "Ne olmuş lan size?" Hayretle konuşan Hyunjin'in sesi Felix'i de harekete geçirmişti. "Kavga falan mı ettiniz, ne bu hal?"

Gerginlikle kafamı Chan'a doğru çevirdim. Onun da bana baktığını fark etmemle bakışlarımı kaçırıp arkamı döndüm. "Biraz tartıştık sadece."

"Yaa..." dedi Chan onaylar gibiydi sesi. "Baya husumetli bir tartışmaydı ama barıştık, sorun yok."

Sinirle kafamı çevirip gözlerine baktım. Alay ediyordu benimle! Sanki onu öpmeyi ben istemiştim?!

Şey.

Sanırım ben istemiştim ama konumuz bu değildi.

"İçeri gelmeyecek misiniz?" dedi Chan. "Saat üç olmuş bu arada. Neden uyandirmadin bizi Hyunjin?"

Chan'ın sorusuna Hyunjin yanıt vermeden atıldım hemen. "O önce kendini uyandirabilsin de..."

"Lee Know, sevgilim yanımda ayıp oluyor!" Küsmüş bir şekilde dudaklarını büzdügunde bakışlarımı Felix'e çevirdim.  "Hwangla yurtta aynı odada kaldığınızda ben söylemesem de öğrenecektin zaten Lix." Güldüm. "Hem aynı odada kalmanız birbirinizi tanımanız açısından da iyi olur."

"Haa şu mesele..." dedi Felix. Gözleri bi bana bir de Chan'a kayıyordu. "Jeongin bana arkadaşça davranıyor. Yani, olayları farklı yere çekip Hwang'ın aklına kuruntu yerlestirmezsek iyi olur."

Ups. Sanırım yakalanmıştım. Utangaç şekilde elimi saçlarıma atıp karıştırdım. "Chanla aynı odada kalmamak için demiştim onu kusura bakma Lix. Hem fikrim de değişti zaten..."

"Sorun değil." İçtenlikle gülümsediğinde karşılık verdim. Başta hem Chan'ın arkadasi hem de Hyunjin'in göz koyduğu kişi olduğunu düşündüğüm ve istemsizce kendimi uzak tuttuğum sarışının gülüşüne odaklandım. Kimseyi kıskanma huyum yoktu ama Felix gerçekten hem güzel hem de yakışıklı olmayı başarabilen tek kişi gibiydi.

Chan'ın sahte öksürük sesiyle göz göze geldik. Kikirdayip odayı işaret ettim. "Hadi içeri geçelim."

Felix ve Hyunjin de içeri geldiğinde aklıma gelen şeyle kafama vurdum. "Yarın sınav yok muydu?"

"Ana..." hyunjin şaşkınlıkla felix'e döndüğünde felix de Chan'a bakıyordu. "Chan reis, umudumuz sende."

Duruşunu düzeltip kafasını övünür gibi dikleştiren Chan'a gülmeden edemedim. "O iş bende..."

Dedigi şeyle aklıma Jennie gelmişti. En son mesaj attığımda verdiği yanıt bu şekilde olmuştu. Gerçekten ilk defa Jennie'ye guvenebilecegimi hissettim o an. "Siz odaya geçin, ben lavaboya gidip geleceğim."

Okulu da ekmiştik böylelikle. En azından sınava çalışabilecektik.

Lavaboya girdiğimde telefonu açıp Jennie ile olan konuşmamıza tıkladım. Mesaj yoktu.

Telefonu çaldırıp beklemeye başladım. Tam kapatmak üzereyken duyduğum "Alo?" Sesi gulumsetti anında.

"Kim Jennie ile mi görüşüyorum?" kıkırtilarini duyabiliyordum.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar tekrar deneyiniz." Benim rolümü çalıyordu ama!

"O söz bana ait!" Elinden şekeri alınmış çocuk gibi inatlaşıyordum. "Artık benim."

"Gıcık şey..." diye mırıldandım. "İnsan kuzenine bu kadar da kaba olmamalı!"
Bu kaçıncı dejavuydu yaşadığım?

"Nasılsın?" Konuyu değiştirdim, Chan'ı daha fazla bekletmek istemiyordum. Yani, Chan ve diğerlerini.

"İyiyim de..." imalı imalı konuşuyordu. "Sende bi haller var sanki? Neşeli geliyor sesin."

"Ne olmuş halime?" umursamamaya çalışarak sormuştum. "Bilmem, sen söyle." Lavabonun aynasına bakıp kızaran yüzümün haline karşın, gülümsedim. Derin bir nefes alıp belki de söylediğimde hayatımın hatasını yapacağım o cümle dökülüverdi ağzımdan.

"Chan'ı öptüm."

Circus | MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin