İyi ki asansör vardı. Eğer merdivenleri çıksaydım muhtemelen haşat olacaktım.
"Lee Know?"
Çok geçmeden boynuma sarılmasıyla gülümsedim. "Ne zaman geldin?"
"Kim gelmiş kızım?!" Halamın içeriden gelen sesine karşılık bağırdım. "Oğlun geldi hala!"
Çok geçmeden koşturan adım sesleriyle Jennie'den ayrıldım. Halam görür görmez ağlamış, sıkıca sarılmıştı bana.
"Nerelerdeydin sen çocuğum?!""Anneme sor halacım..." modum yerle bir olurken zorla da olsa gülümsedim. "Incheon'a gideceğim. Anneannemin yüzüğünü taşınırken kaybetmiştik. Ev sahibi bulup haber verdi, sağolsun. Hazır oraya gidecekken buraya da uğramak istedim."
"Chan'la konuştun mu? Seni bekliyordu." Jennie'nin sözüyle kafamı yere eğdim. "Konuştuk." Tabii buna konuşmak denirse...
"Senin haberin var mıydı Lee Know'umun geleceğinden?" Halam elini beline yerleştirip sorgular gibi Jennie'yi süzdüğünde gülümsedim. "Kimseye söylememesini istemiştim hala..."
Sesimi temizleyip yavaş yavaş dolan gözlerimi kaçırdım hemen. "Chan'a söylemiş gerçi..."
"Söylersem mutlu olur diye düşündüm, özür dilerim..." Jennie elini destek verircesine koluma yerleştirdiğinde gözümden akan bir damla yaşın düşmesine engel olamadım. "Baya mutluydu."
"Lee Know; evladım, geç içeri. Bavulunu da koridora bırak. Ben yer açacağım sana. Moralini de bozma. Ne bu surat? Ağlamak yakışmıyor aslan yeğenime..." Halamın sözleriyle burukça gülümsedim. Kafamı onaylarcasına sallayıp yavaşça içeri geçmiştim. Bıraktığım bavulla birlikte oturma odasına doğru yürüdüm. İçim ürperiyordu. Burada geçen olaylar, kasvetten başka bir şey hatırlatmıyordu şu an.
"Jennie'nin odasını eski haline getirdik, o oturma odasında yatar bu gece. Sen onun odasında yat kuzucuğum." Halam içeri girdiğinde itiraz eder gibi kafamı salladım. "Gerek yok halacım, ben burada yatacağım."
"Ama-" Halamın itiraz etmesine fırsat vermeden elini tuttum. "Lütfen."
"Tamam tamam." Onayını aldıktan sonra bavulumu Jennie'nin odasına bırakmıştı. Koltuğa oturup duvardaki saati izlemeye başladım. Jennie de gelip yanıma oturunca duvardaki saate bakmıştı benim gibi.
"Çok beğendiysen senin olabilir." Şakasına söylediği cümleyle dudağımın kenarı yukarı doğru kıvrılmıştı.
Ses çıkarmadan saatin tik tak seslerini dinlemeye başladık. Boşluktaymışız hissine kapıldığımda konuşmayı ben başlattım. "Zaman su gibi akıp gidiyor, değil mi?""Öyle..."
Tekrar sessizleştiğimizde içeri giren halama kaydı bakışlarımız. "Annen olacak o kadın ne bok yemeye götürdü seni Seul'lere?.."
"Hala..." konuşmak istemiyordum. Ne diyebilirdim ki? Olan olmuştu. Geri dönüşü yoktu hiçbir şeyin.
Konuşamayacağımı anladığında yavaşça yaklaşıp diğer tarafıma oturdu. Elini omzuma attığında yüzüne baktım ifadesizce.
"Keşke Chan evladımdan bahsederken bana da haber verseydin. Tek başına neden kalkıştın bu işe, güzel yavrucuğum?.."
Halama haber versem gerçekten işe yarar mıydı? Gerçekten kabullenir miydi annem, Chan'ı? Değişir miydi bütün kötü senaryolar?
"Geçti hala..." umutsuzca çıkan sesim gülümsememe neden oldu. "Yıllar geçti, mevsim geçti, zaman geçti ve işin en kötüsü; iş işten geçti..."
"Sus bakayım sen!" Halamın ani bağırışıyla irkildim. "Hiçbir yere gitmiyorsun! Anan olacak o karı da eğer çok istiyorsa gelip götürsün seni. Burada kalacaksın!"
"Hala..." gergince yutkundum. "Okulum var..."
"Tatilde değil misiniz siz?! Kal kalacaksan! Anneni de bana bırak..."
Bilmiş bir şekilde gülümsediğinde kafamı salladım. "Kısa bir süre için..."
"Tamam tamam, kısa bir süre kalırsın sadece." Gülümseyen Jennie'ye karşılık ben de gülümsedim. "Her şey için teşekkür ederim."
"Asıl ben teşekkür ederim, sayende laf sayamayacak bana!" Gözleriyle annesini işaret ediyordu.
"Kız!" Eline terliği aldığında arkama saklanmisti Jennie. Kıkırdadım hemen. "Sen halamı daha tanımamışsın."
"Kesin öyledir..." Alaylı bir şekilde güldüğünde arkamı dönüp yanağından makas aldım. "Şımarma lan..."
Halam ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlediğinde son sözünü söylemişti çoktan. "Chan'ı eve davet edin. Çay içeceğiz."
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yutkundum. "Ben, dışarı çıkayım en iyisi..."
"Otur oturduğun yerde!" Arkasını dönüp sinirle baktığında gözlerimi kırpıştırdım. "Çocuk her seferinde bir kutu çikolatayla gelip 'Lee Know'dan haber var mı?' Diye soruyordu. Yazık değil mi ona?!"
"Ne?" Jennie'ye bakıp gözlerimi şaşkınlıkla açtım. "Doğru mu bu?"
"Üzülme diye..." cümlesini bitirmeden sarılmıştı. "Özür dilerim."
"Hem zaten..." Sarılmayı bırakıp üzgün bir ifadeyle beni izliyordu. "Son bir yıldır, sormaya da gelmedi..."
Anlamıçasına kafamı salladım.
"Öyle mi?.."Ağlamayacaksın Lee Minho.
Haksız yere ağlattığın adam için ağlamaya hakkın bile yok senin.
Ağlayamazsın.
"Ben komşuya gidiyorum, bir şey olursa çağırırsınız yavrucuklarım..." Halam, rahatça konuşmamızı istiyor gibiydi.
Kapı kapanma sesiyle gözlerimi tavana çevirip gözyaşlarımın akmasına engel olmaya çalıştım. Derin bir nefes alıp konusabilmistim sonunda. "Ben gittikten sonra neler oldu?"
"Şey..." çalan telefonu görmezden gelip konuşmaya çalıştı. "Herkes dağıldı. Yani Taehyung'larla bile konuşmuyorum artık... Hyunlix desen..." Gözü tekrar çalan telefonuna kaydığında kafamı sorun yok dercesine salladım. "Aç istersen."
"Hemen geleceğim." Ayağa kalkıp odadan çıktı. Yaklaşık 10 dakika geçmesine rağmen hala gelmemişti. Çalan kapı ziliyle birlikte gözümü bir an olsun ayıramadığım saatten çektim.
Gürültü sesleriyle birlikte ne olduğuna bakmak için ayağa kalkıp kapıya yaklaştım.
İçeri girmek üzere olan çiftle donakalmıştım. Hyunjin'le göz göze geldigimizde dudagimdan sadece kendimin duyabileceği bir fısıltı döküldü.
"Hwang?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Circus | Minchan
Fanfiction"Yani baş düşmanımla aynı odada kalacağım öyle mi? Hayatta olmaz." [1.] [Acemilik unsuru]