Yol hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Sanki aynı yerde dönüp duruyordum. Ağaçların birbirine tıpatıp benzemesi, kaybolmuş olacağım düşüncesini aklımda dolaştırıyordu. Ama ilerlemek zorundaydım. Seyir halini bozmadım. Arkama bakmıyor sadece kat edeceğim mesafeyi bir an önce bitirmek için çabalıyor idim.
Navigasyonu kontrol ettim. Kaç dakika daha gitmem gerektiğini bilmek istiyordum. Fakat bir faydası olmadı. Çünkü çıkışa ne kadar kaldığını gösteren dakika sayacı artıyor ve azalıyordu. Garip bir durumdu. Bağlantının orman içerisinde bu kadar derinlerinde kopması normaldi. Tuhaf olan zaten navigasyonu kullanmadan ilerleyebileceğim bir rota olmasıydı. Bu kadar uzun sürmemesi gerekiyordu.
Karıştırmış olmam veya yanlış yere sapma ihtimalim neredeyse yoktu. Belkide yol ayrımında yanlış tarafı seçmiştim. Sağ elim gazda iken sol elimde telefondaki haritayı açıp kapatmaya kurcalamaya başlamıştım. Ara sıra yola bakarak endişemi gidermeye çalışıyordum. Etrafım ve yolun ilerisi mutlak siyaha bürünmüş karanlıktı. Ormana girdiğimden beri bu hislerin içindeydim. Sanki yola çıktığım andan itibaren karanlık geçtiğim mesafe boyunca siyahlığını arttırıyordu. Beni yutmaya çalışan bir okyanus gibi kalbine çekiyordu.
Bu korkutucu hisleri aklımdan çıkarmaya çalışıyordum. Soğuk kanlı bir şekilde çözüm bulmaya odaklanmaya çabalıyordum. Korku yaşamın en temelinde barınan bakteri gibiydi. Zihninizi teslim ettiğiniz anda, yapabileceğiniz bütün olanaklarıda esir etmiş olurdunuz. Çoğu isteklerinize ulaşamayaçağınızı düşünmenizi sağlayan, sizi potansiyelinize ulaşmadan istemediğiniz bir hayata mahkum eden buydu. İradesi kırılmış ruhların cesaretini söküp alan lanetti. Temel ürpertinin size bulaşıp tohumlandığı andı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOL ŞEYTANI
HorrorPişmanlık bilmediğin korkuların uçurumunda en karanlık gecede yatar.