Zar zor ayağa kalkabildim. Sağ ayağımın üstüne basamıyordum. Ayakkabının sıkıştırma hissinden çok kötü bir şekilde zedelendiğini ve ciddi bir sakatlık olduğunun bilincine varıyordum. Motosikletimin yanına yavaşça ilerledim. Yerden olabildiğince güç vererek kaldırdım. Ayaklığını açıp sabitledim. İki elimi depo kısmının üstüne koydum. Gözlerimi kapatıp soluklanmaya başladım. Ayağım ağrısı keskin bir şekilde bilincimin içinde yankılanıyordu. Düşüncelerime engel olucak kadar büyük bir sızı veriyordu.
Tam o esnada çitin kapısının gıcırtısı bir anlığına kesildi. Gözlerimi açıp o yöne baktığımda, hasır bir şapka takmış yavaş adımlarla yaklaşan birini gördüm. Yürüyüşünden yaşlı biri olduğu çok açıktı. Uzun beyaz sakalları saçlarıyla birbirine karışmış, kırışık ve titreyen elleriyle net bir biçimde seçebileceğim kadar yaklaşmıştı. Sol ayağımla kendimi destekleyerek ona doğru döndüm. Sesimi duyacak mesafeye kadar geldi. Sağ ayağını basarken topallıyordu. Elinde tuttuğu gaz lambasını kendi yüz hizasına kadar kaldırdı.
"Bu gece yoldan kimseyi beklemiyordum. Hatta uzun zamandır kimseyi beklemiyorum. Sana yardımcı olayım. Bir şeyin varmı?"
"Biraz" diyerek yanıtladım.
Ayağımın üstüne basamadığımı motosikletten destek alarak ayakta durabildiğimi fark etti. Adamın kıyafetlerine bir kaç saniyeliğine dikkatli bir şekilde baktım. Keten gömlek ve ayaklarında siyah çizmeler vardı. Hepsi yıpranmış zamanın üstlerinde hüküm sürmesine izin vermişlerdi. Gerçi canlı ve cansız her şeyin üstünde en kesin hükmü veren zamandı. İnsanlardan uzak yaşadığını ve uzun süredir aralarına çıkmadığını tahmin etmek zor değildi. Bu bakımsız görüntüsünden anlaşılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOL ŞEYTANI
TerrorPişmanlık bilmediğin korkuların uçurumunda en karanlık gecede yatar.