95. Bölüm

491 60 68
                                    

...Aklımın bana oynadığı bu oyundan veyahut bu kabustan biran evvel kurtulmak istiyordum. Şaşkınlıktan açık kalan ağzım ve karmaşık içsel savaşım ile birlikte etrafta deli gibi koşuşturuyor önüme çıkan insanlara sorular soruyor, gerçekten de hangi yılda olduğumu anlamaya çalışıyordum.

İnsanların, bana bir deliymişim gibi bakmaları ve benden uzaklaşmalarına aldırmadan olduğum yerde dizlerimin üzerine çöküp saatlerce ağladım.

Kendime gelip ayağa kalktığımda Ateş’in şirketinin önüne geldim yine. Beni içeri almadılar. Bende bir köşeye geçip onun bana gelmesini bekledim. Hava kararmıştı. Soğuk ve kasvetli bir gündü. Üstüm ince ve ben üşüyordum.

Sonunda şirketin kapısında Ateş ve Selim belirdi. Birkaç adam daha vardı. Onlara doğru koşar adımlar ile ilerledim.
Arabaya binmek üzere iken ona seslendim. Dönüp etrafına bakındı. Beni fark ettiğinde çoktan yanlarına gelmiştim. Korumaları, ona erişimi mi engellediler.

“Ateş, lütfen dinle beni. Konuşmamız lazım. Ya bırakın beni. Ateş lütfen…”

“Sen hala ne arıyorsun burada?”

“Konuşmamız lazım. Lütfen.”

Selim, çatık kaşları ile bana doğru adım atmıştı ki Ateş, elini kaldırıp durdurdu onu.

“Bin arabaya.” Dedi.

O an yüzümde koca bir tebessüm ile bindim arabaya. Ateş, kısılmış gözleri ile bana bakıyor daha doğrusu beni süzüyordu.

“Teşekkür ederim.” Dedim.

“Rica ederim. Fakat vaktimi boşa harcarsan özrün işe yaramayacak.” Dedi.

Susup öylece baktım ona. Beni deliler gibi seven adamın gözünde bir deliydim şimdi. Söylediğim sözlerin altında ezilmiş gibi hissettim kendimi. Onun beni tanımaması, ilgi ve sevgisini sunmaması ne kadar da acı vericiymiş. Ne kadar da ihtiyacım varmış ona meğer. Kısa bir yolculuğun ardından araba durmuştu.

Bana “Gel” deyip, indi arabadan. Bende indim peşinden.
Etrafıma bakındığımda bir otelin önünde idik.

“Neden buraya geldik?”

“Konuşmak istemiyor muydun? Nerede olduğunun bir önemi var mı?”

Yine bakakaldım suratına. Ağzımı açmadan dönüp arkasını girdi içeri. Neyden çekiniyordum ki? Zaten kocam değil miydi benim? Onun arkasından girdim içeri. Asansöre binip otuz ikinci kata çıktık.

O önde, ben arkasında onu takip ediyordum. Oda ya girdiğimizde incelemeye başladım etrafı. Kral süit olsa gerek muhteşem görünüyordu her detay.
Konsolun üzerinde duran viskiden dolduruyordu kendine. Sonra bana taraf döndü.

“İster misin?”

“Hayır. Teşekkür ederim.”

Geçip koltuğa oturdu. Eli ile işaret ettiği koltuğa da ben geçip oturdum. Yine beni süzüyordu. Eskiden olduğu gibi bakmıyordu. Bu kez bakışlarında aşk yoktu. Bir kadını arzulayan erkek bakışı vardı sadece. Bundan rahatsız mı olmuştum bilemiyorum ama tuhaf hissetmiştim.

“Evet. Anlat bakalım. Seni dinliyorum.”

Derin bir nefes aldım. Nereden ve nasıl başlayacaktım. Ona anlatacaklarımı henüz yaşamamıştık. Buna ona nasıl inandıracaktım. Bir an önce konuya girmem gerekiyordu çünkü karşımda ‘hadi neyi bekliyorsun’ bakışı atıyordu.

“Bak biliyorum. Şimdi anlatacaklarım kulağa saçma gelebilir ama lütfen sözümü kesmeden beni dinle olur mu?”

“Merak ettim doğrusu. Anlat bakalım.”

Dedim ya, Eylül'düHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin