54. Bölüm

2K 140 22
                                    

AVM den çıkıp hızlıca arabaya bindik. Ateş oldukça gergin görünüyordu.

"Ateş iyi misin? Kim gelmiş söylemeyecek misin hala?"

"Mehmet bir adamı ile mesaj göndermiş."

Mehmet mi?

"Nasıl yani? Mehmet ne alaka? Ne mesajı göndermiş?"

"Bilmiyorum güzelim öğreneceğiz. Fakat bize o silahlı saldırıyı düzenleyen Mehmet'ti onu öğrendik. Her yerde arıyorduk. Haber gitmiş olmalı."

Tahmin etmeliydim.

"Demek oymuş."

"Evet. Mete'nin intikamını alma derdin de aklınca Pezevenk. Şimdi de ateşkes için aracı yollamıştır. Ama göstereceğim ben ona dünyanın kaç bucak olduğunu. Onu anasından doğduğuna pişman etmezsem bana da Ateş KARAHAN demesinler."

Yutkundum. Mete geldi aklıma, üzüldü bir yanım. Beni biliyordu Mete'nin ölümüne sebep. Şayet öyleydi de. Kendimi hiç affetmeyecektim. Beni kurtarmak içindi tüm çabası. 

Başına bela olmuştum. Bir insanın tüm hayatı sona ermişti. Ne için? Benim özgürlüğüm için. Ne oldu? Bir can yok oldu o uğurda? Peki sonra? İyi ki kaçamamışım dedim. Kendimden utandım. Düşüncelerim utandı. Kalbim utandı...

***

Bahçenin kapısından giriş yapmıştık. Umarım her şey düzelir. Kimsenin canı yanmaz, kan dökülmez daha fazla.

Siyah Mercedes bir araba bardı bahçede. Bahsedilen adamın arabası olmalıydı. Araçtan inip, evin kapısına doğru ilerledik. Korumalardan biri kapıyı açtı bize. Ateş korumaya bakıp

"Nerede?" diye sordu.

"Salonda efendim sizi bekliyor."

"Bir de kahve ikram etseydiniz puşta. Kendi evime misafir gibi geliyorum. Bir de salonda bekliyormuş."

Ateş ters ters konuşunca adam kafasını öne eğdi. Bizde içeri geçtik. Salona girdiğimizde, koltukta oturan adam bizi görünce hemen ayağa kalktı. Gözüm masada ki kahve fincanına kaydı.

Ben alt dudağımı ısırırken, yandan yandan Ateş'e baktım. O da fark etmiş olacak ki, omuzunun üzerinden bize kapıyı açan adama çok pis bir bakış attı.

"Merhaba Ateş bey. Ben Kemal." Deyip elini uzattı. Ateş'ten kısa zayıf, kumral bir adamdı otuzlarında.

Ateş adamın uzattığı ele bakıp, burnunu çektikten sonra adamın elini sıkmadan koltuğa oturdu. Adam, hava da kalan elini tebessüm ederek indirdi.

Ateş bana bakıp, oturmam için koltuğun kenarına iki kez vurdu. Onun işaretiyle ben yanına oturdum. Tam adam da oturacakken. Ateş bu sefer adama bakıp.

"Sana otura bilirsin dedim mi ben Ke-Mal" dedi. mal kısmına baskı yaparak. Adam biraz bozulur gibi olsa da hiçbir şey diyemedi.

Ateş bacak bacak üzerine atıp, kolunu da koltuğun üzerinden omuzuma doğru attı.

"Şimdi söyle bakalım. Ne istiyormuş senin o şeref yoksunu aynı zamanda da karşıma çıkmaya cesaret edemeyip te itini gönderen, adi sahibin."

Adam, Ateş'in karşısında kızarıp bozarmaya başladı. Korkuyordu. Her halinden belliydi. Ama o bir elçiydi şuan.

"Eee şey Ateş bey. Şimdi şöyle, bir şey demedi. Daha doğrusu kendisi. Yani Mehmet abi" derken adamın sözünü kesti.

"Abinin amına koyayım. Saadete gel lan" diye parladı tok sesi ile.

Dedim ya, Eylül'düHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin