11. Bölüm

3.5K 195 10
                                    

Zaman bana inat çok hızlı akmıştı. Birazdan mekana gidecektim ve beni nelerin beklediğine dair en ufak bir bilgim bile yoktu. İçimdeki korku saatin tik tak sesiyle daha bir artıyordu.

Aynadaki yansımam kendine açıyordu. Şu çaresizlik denilen zemheri duygu kalbimin sıkışmasına sebep olurken, gözlerimin yeşili nasıl hala bu kadar parlak görünebiliyordu?

Hayatın bana uyguladığı tarife bu muydu yani? İçimde, derinlerde bir yerde sanki bir umut var çıkmayı bekleyen sıkışmış. Koşarak çıktığım, özenle hazırladığım sahne için bugün zoraki hazırlanıyorum. Yatağa girip yorganı tepeme kadar çekip kendi nefesimde boğulmak istiyordum.

Telefonumun sesiyle kafamdaki düşüncelerden arındım. Mete gelmişti. Belki bugün sonumda gelirdi bilmiyorum. Ayaklarım geri geri giderek bindim arabaya. Mete de en az benim kadar gergindi. Yol boyunca kendince bana moral vermeye çalıştı. Sanki turnuvalara çıkacağım.

Ne yapsın oda, zaten içimin karardığını biliyor biraz olsun güldürmek istiyor beni.

***

Şarkıma hazırlanırken etrafı inceledim yine. Mete yerini almış bakışlarıyla beni güvende hissettirirken. Ateş’i Göremedim.

Her zaman gelirdi hâlbuki. Beni izleyen insanlar önceden heyecanlandırırken şimdi ise endişe veriyordu. Müzik girdiğinde gözlerimi kapattım.

Güldürmedin hep ağlattın
Derdi bana sen tattırdın
Dert üstüne zulüm yaptın
Sanki beni sen yarattın
Dert üstüne zulüm yaptın
Sanki beni sen yarattın

İsyan eden kalbimi
Biraz olsun duy yeter
Aşka susayan gönlümü
Seveceksen sev yeter
Feryat eden kalbimi
Biraz olsun duy yeter
Aşka susayan gönlümü
Seveceksen sev yeter

Koşturdun hep yıllar boyu
Peşinde her gün beni
Ağlattın hiç güldürmedin
Bu yaralı kalbimi
Ağlattın hiç güldürmedin
Bu yaralı kalbimi

Şarkımı seslendirirken. Aklım geçmiş anılara gidiyordu. Hatırlamak bile kalbimi acıtırken kendime daha fazla zulüm yapmamak için gözlerimi açtım. Şarkımı bitirdikten sonra selam verdim. Sahneden ayrılacağım sırada Caner yanıma gelip

"Abla masa 11 seni davet ediyor" dedi.

Dönüp söylediği masaya baktığımda, bana doğru rakı bardağını kaldırıp selam veren adamı gördüm. Yutkundum. Ben yapamazdım bunu. Caner’e bir şey demeden kulise gittim. İki dakika sonra falan Mehmet geldi.

" Ne yapıyorsun sen burada?"
Ters ters baktım

" Ne yapıyor gibi görünüyorum?" dedim.

Koltuğa oturmuş. Kara kara düşünüyordum.

"Kalk bir masa seni çağırmış. Yürü git içeri"

"Neden benim yerime sen gitmiyorsun tecrübende vardır."

Resmen zorluyordum şuan. Sinirle yanıma yaklaşıp saçlarımdan sertçe tuttu yine

" Ne saçmalıyorsun lan sen? Kaşınıyorsun sanırım"

"Bırak saçlarımı!!" dedim acıyla inleyerek. Daha bir sıkı tuttu

" Hepsini yolmadan kalk çabuk"

" Tamam be bırak"

Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Kafamı iterek bıraktı saçlarımı

" Ha şöyle yola gel. Düzelt şu saçını başını öyle git içeriye" dedi.

Yine ters ters bakıp aynadan sert hareketlerle saçlarımı düzelttim. Tam çıkacakken tekrar döndü

" Yüzün gülsün biraz. Masada da böyle beş karış suratla oturma. Eğlendir adamı." Dedi. Hızlıca ona dönüp

Dedim ya, Eylül'düHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin