85.Bölüm

673 68 83
                                    


...Nefesimi kesen bir yorgunluk vardı üzerimde. Arkamda affı olmayan kırgınlıklar bırakarak çıktım o evden. Bavuluma sığdırdığım birkaç parça eşyadan başka neyim vardı ki o evde? Her şey Ateş'in bana sunduklarından ibaret değil miydi zaten?

Peki ya aşk... onu da zaten o sunmadı mı bana? İliklerime kadar hissettiğim acı ne olacak peki? Yaşanan onca şeyden sonra, her şeyin bir anda silinmesi?

Onun verdiği sıcaklık, sevgi ve güven benim her şeyim idi. Evden çıkarken, o boşluğun beni nasıl saracak endişesiyle dolmuş bir haldeydim.

İnsafsızca, öfke ile sarf ettiği sözleri, gitmemi istemesi... beni artık istemediğinin, sevmediğinin bir göstergesi değil miydi?
Ateşe merak duyan dört kelebeğin hikayesini getirdi bu aklıma

Bir zamanlar dört kelebek ateşin sırrını çözmeye karar vermişler, sonra hep beraber yanan bir ateşin yanına gitmişler...
Aralarında konuşurlarken birinci kelebek:
- "Önce ben gideceğim ve ateşin sırrını çözüp size de söyleyeceğim." demiş ve gitmiş...

Şöyle bir ateşin etrafında dolanıp gelmiş.

- "Ben ateşin sırrını çözdüm: Ateş ışık yayan bir şey." demiş...

Kelebekler buna ikna olmamışlar. Ateşin bundan daha büyük bir sırrının olduğunu düşünmüşler.
Sonra ikinci kelebek gitmiş. Ateşe biraz daha yaklaşarak bir tur atmış ve gelmiş.

- "Ben çözdüm ateşin sırrını: Ateş ısı veren bir şey" demiş...

Kelebekler buna da ikna olmamışlar.
Üçüncü kelebek gitmiş bu kez. O biraz daha cesaretliymiş. Ateşe yaklaşmış, o kadar yaklaşmış ki ateşin yalımı kelebeğin kanatlarını yalayıp geçmiş. Kelebek döndüğünde arkadaşlarına:

- "Asıl ben, ben çözdüm ateşin sırrını" demiş büyük bir heyecanla...
- "Ateş, yakıcı bir şey." demiş.

Dördüncü kelebek ikna olmamış bir türlü. Ateşin asıl sırrının bu olmadığını düşünmüş inatla. Birden arkadaşlarının yanından ayrılmış ve ateşe doğru gitmeye başlamış.

Arkadaşları ne olduğunu anlayamamışlar bile. Sadece izlemeye başlamışlar. Dördüncü kelebek önce ateşin etrafında bir tur atmış.

Sonra bir tur daha ve bir tur daha. Her seferinde ateşe daha çok yaklaşıyormuş. Artık o kadar çok yaklaşmış ki alevler kanatlarını kavurmaya başlamış.

Ateşin etrafında son bir kez daha dönmüş ve ateşin içine kendisini bırakmış. Küçük bir parıltı yanıp hemen ardından da sönmüş ateşin içinde...

Ateşin hakikatte ne olduğunu sadece bu kelebek anlıyor tabii ki. Geri gelip arkadaşlarına ateşin ne olduğunu anlatamıyor, zaten anlatması da gerekmiyor...

Ateş'i uzaktan görenler onun ışığına ihtişamına aldanıyordu.
Onun kişiye ilgisi, alakası insanın içini ısıtır iken, öfkesi ve siniri yakıp yıkıyordu.

İşte ben o dördüncü kelebektim bugün...

***

Herşeyin başladığı noktaya geri dönmüştüm. Kendi evime...
Asel olmasa idi şuan yıkılmıştım. Onun için ayakta kalmak zorunda idim. Bu ne kadar zor bir şey anlatamam. İçimde yıkılan bir şehir vardı ve ben altında ezilmiştim.

Ama dik durmak zorunda idim. Neden? Çünkü Asel vardı. Yüksek sesle ağlayamaz, kırıp dökemezdim. Neden? Çünkü Asel korkardı. Kafayı çekemez, sızıp kalamazdım bir köşede. Neden? Çünkü Asel'e bakmak zorunda idim.

Sıkışıp kaldığım bu çaresizlik döngüsünden Nefret ettim bir an. Her şeyim yarım, her şeyim eksikti benim...

Kafamda ki sesler susmuyor, yüreğimde ki acı sızlatıyordu tüm vücudumu. Hiç bir şeyden haberi bile olmayan kollarım arasında uyuyan kızıma özenerek baktım.

Dedim ya, Eylül'düHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin