.
.
.
Ertesi sabah kampın üzerinde güneş yükselirken, Hyunjin komutan yine sahaya çıktı. Dün gece Felix'e anlattıklarının ağırlığı hala omuzlarında duruyordu, ama aynı zamanda bir rahatlama hissi de vardı. Felix'in anlayışlı tavrı, ona biraz olsun huzur vermişti.
Askerler sıraya girerken, Hyunjin ejderhasının da biraz daha sakin olduğunu hissediyordu. Felix'in üzerinde başka birinin kokusu yoktu bu sefer. Bu, Hyunjin'in içindeki ejderhayı da bir nebze olsun yatıştırmıştı. Uzun zaman sonra ilk kez, içsel bir huzur hissetti.
Eğitim başlamadan önce, Felix Hyunjin'e doğru yaklaştı. "Günaydın, komutan," dedi kibarca.
Hyunjin, kısa bir an için durakladı, ardından hafifçe başını sallayarak cevap verdi. "Günaydın, Felix."
İkisi de daha fazla konuşmadan, bakışlarını kaçırıp görevlerine döndüler. Aralarındaki sessiz anlaşma, fazla yakınlaşmamaları gerektiğini belirtiyordu. Hem Hyunjin hem de Felix, bu mesafeyi korumanın en iyisi olduğunun farkındaydılar.
Eğitim alanında, Hyunjin her zamanki disipliniyle askerleri yönlendirmeye başladı. Talimatlarını net ve yüksek sesle veriyor, her bir askerin hareketlerini dikkatle izliyordu. Felix, eğitim sırasında diğer askerlerle birlikte hareket ediyor, ancak göz ucuyla zaman zaman Hyunjin'i izlemekten geri kalmıyordu. Her iki taraf da birbirine yakın olmamaya özen gösteriyordu, ama bu uzaklık onların arasında bir bariyer oluşturmuş gibiydi.
Hyunjin'in eğitimi zorluydu. Askerler, dayanıklılık ve koordinasyon gerektiren çeşitli egzersizler yapıyorlardı. İlk olarak, sabah koşusuyla başladılar. Ormanın içindeki patikada koştular, ardından ağırlık taşıma egzersizlerine geçtiler. Hyunjin, her bir askerin performansını dikkatle değerlendiriyor, hatalarını düzeltmek için zaman zaman müdahalelerde bulunuyordu.
Felix, Hyunjin'in gözetimi altında, verilen görevleri yerine getirmeye çalışıyordu. Koşu sırasında, her zamanki hızını koruyarak ilerledi. Ağırlık taşıma egzersizinde, diğer askerlerle birlikte çalıştı. Zorluklarla karşılaştığında, Hyunjin'in sıkı disiplini ve sert bakışları aklından çıkmıyordu.
Koşu bittiğinde, Hyunjin, askerleri sıraya dizdi ve solunum egzersizleri yapmalarını sağladı. Bu egzersizler, askerlere nefes kontrolü ve dayanıklılık kazandırmak için önemliydi. Felix, Hyunjin'in talimatlarını dikkatle dinleyerek, derin nefes alıp veriyordu.
Bir süre sonra, Hyunjin askerlere su molası verdi. Askerler, ter içinde kalmış bedenlerini rahatlatmak için su içmeye başladılar. Bu sırada Felix, Hyunjin'e kısa bir bakış attı. Hyunjin, diğer askerlerden biraz uzakta durmuş, gözlerini ufka dikmişti. Belki de düşünceleri hala geçen geceye ve Felix'e anlattıklarına dalmıştı.
Moladan sonra eğitim devam etti. Bu kez, askeri taktikler ve savaş stratejileri üzerine odaklandılar. Hyunjin, bir dizi zorlu manevra ve taktik çalışması talimatı verdi. Felix, diğer askerlerle birlikte bu zorlu görevleri yerine getirirken, Hyunjin'in yönlendirmelerine dikkat ediyordu.
Eğitim ilerledikçe, Hyunjin'in sert disiplini altında, askerler daha da zorlandılar. Ancak Felix, Hyunjin'in liderliğinde, kendini daha güçlü ve kararlı hissediyordu. Hyunjin'in sert bakışları ve keskin talimatları, ona disiplin ve odaklanma sağlıyordu.
Sonunda, eğitim sona erdiğinde, askerler yorgun ama memnundu. Hyunjin, son talimatlarını vererek askerleri serbest bıraktı. Felix, eğitimden sonra Hyunjin'e kısa bir bakış daha attı. Hyunjin, hala ciddi ve mesafeli görünüyordu, ama Felix, aralarındaki bağın zamanla güçleneceğini umut ediyordu.
Günün sonunda, Hyunjin ve Felix, birbirlerinden uzak durmaya devam etseler de, aralarındaki anlaşmanın ve anlayışın onları daha güçlü kılacağını biliyorlardı. Eğitim alanında her biri, kendi görevini yerine getirirken, birbirlerine olan güvenleri ve saygıları artıyordu. Bu mesafe, onların ilişkisinin güçlenmesine ve daha derin bir bağ kurmalarına yardımcı olacaktı.
.
Akşam yemeği saatinde, yemekhanede sıcak bir atmosfer vardı. Askerler masalara yayılmış, günün yorgunluğunu atmak için sohbet ediyor ve yemeklerini yiyorlardı. Felix, Jisung, Minho ve Jeonjin bir masada oturmuş, günün olaylarını konuşuyorlardı. Masadaki sohbet, özellikle Jisung ve Minho arasında giderek romantik bir hal almaya başlamıştı.
Jisung, gözlerinde parlayan bir ışıkla Minho'ya döndü. "Bugün eğitimde çok iyiydin, Minho. Seninle aynı takımda olmak gerçekten harika," dedi, sesi yumuşak ve sevgi doluydu.
Minho, Jisung'un bu iltifatına karşılık hafifçe gülümsedi. "Sen de harikaydın, Jisung. Seninle çalışmak her zaman eğlenceli ve motive edici," diye cevap verdi. Gözlerinde aynı sıcaklık ve sevgi vardı.
Jisung, bu sözlerden sonra biraz daha yaklaştı Minho'ya. "Eğer yanımda olmasaydın, bu kadar iyi olamazdım. Seninle her şey daha kolay ve anlamlı," dedi ve kolunu Minho'nun omzuna attı.
Bu romantik sahne, Felix'in göz devirmesine sebep oldu. Jeonjin, bu ani hareket karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. "Siz ikiniz de cidden romantik takılıyorsunuz, ha?" diye şakayla karışık sordu.
Felix, arkadaşlarının bu romantik anına biraz gıcık olsa da aslında mutlu olduğu için gülümsedi. "Ah, lütfen! Burası yemekhaneden ziyade bir romantik film setine dönmüş gibi," dedi hafifçe alaycı bir tonla.
Jeonjin de durumu kabullenmiş bir şekilde omuz silkti. "Ne diyebilirim ki? Herkesin sevgiye ihtiyacı var," dedi ve bu sözlerle ortamı biraz daha yumuşattı.
Felix, arkadaşlarının bu tatlı anlarının arasında gözlerini masanın diğer ucuna, komutanların oturduğu yere kaydırdı. Hyunjin, diğer komutanlarla ciddi bir şekilde konuşuyordu. Sert yüz hatları ve ciddi bakışları, onun askeri disiplini ve liderlik vasfını gösteriyordu. Ancak Felix, Hyunjin'in bu sert görünümünün ardında yumuşak bir kalp olduğunu biliyordu. Dün geceki konuşmaları ve Hyunjin'in sırlarını açığa vurduğu anlar, onun ne kadar karmaşık ve derin bir karaktere sahip olduğunu göstermişti.
Hyunjin'in yakışıklılığı ve tatlılığı, Felix'in gözünden kaçmamıştı. Her ne kadar sert davransa da, içindeki duygusal yan onu etkiliyordu. Felix, bir an için gözlerini Hyunjin'den alamadı. Ancak hemen ardından, gözlerini tekrar yemeğine çevirdi ve içinden geçen bu düşünceleri bastırmaya çalıştı.
Masadaki sohbet devam ederken, Felix'in aklı hala Hyunjin'deydi. Hyunjin'in liderlik vasıflarına ve içindeki duygusal karmaşıklığa hayranlık duymaktan kendini alamıyordu. Onun bu sert dış görünüşünün altında yatan yumuşak kalbi, Felix'i derinden etkiliyordu.
Yemekhanedeki sıcak sohbet ve romantik anların ardından, Felix, Jisung, Minho ve Jeonjin yatakhaneye geri döndüler. Felix, odasına girer girmez hemen dolabını açtı ve temiz bir t-shirt çıkardı. T-shirtünü değiştirirken, onun bu alışkanlığını fark eden Jeonjin merakla sordu, "Felix, neden sürekli t-shirt değiştiriyorsun? Gün içinde birkaç kez yapıyorsun bunu."
Felix, bir an duraksadı ve ardından Jeonjin'e yüzünde hafif bir gülümsemeyle cevap verdi. "Sadece... ferahlamış hissetmek istiyorum. Belki biraz takıntılıyım bu konuda," dedi, konuyu geçiştirmeye çalışarak.
Jeonjin, Felix'in bu cevabıyla yetindi ve daha fazla sorgulamadı. Ancak Felix'in zihninde bambaşka düşünceler dolaşıyordu. Hyunjin'in ve onun içindeki ejderhanın rahatsız olmaması için sık sık t-shirt değiştirme alışkanlığı edinmişti. Hyunjin'in, Felix'in üzerinde başka birinin kokusunu hissettiğinde rahatsız olduğunu biliyordu ve onun bu rahatsızlığını en aza indirmek için elinden geleni yapıyordu.
Felix, temiz t-shirtünü giydikten sonra yatakhanedeki yatağına oturdu. Jeonjin ise yatmak üzere yatağına uzandı. Felix, biraz daha rahatlamış bir şekilde, günün yorgunluğunu atmak için uzandı. Ancak zihninde hala Hyunjin ve onun içindeki ejderha ile ilgili düşünceler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Felixi istiyor | HYUNLIX
FanfictionEjderha lanetlenmişti. Hyunjinin bedeninde, onun duyğularından beslenerek yaşıyordu. Istediği ise bir şey vardı. O da Felix...