Part 10

256 35 8
                                    


.

.

.

Her hafta olduğu gibi, Hyunjin komutan temizlik kontrolü yapıyordu. Disiplinli ve titiz bir komutan olarak, askerlerinin hijyen ve düzenine büyük önem veriyordu. Sıra sıra askerleri odalarından çağırıyor, teker teker kontrol ediyor ve eğitime göndermeye devam ediyordu. Kısa sürede, odadaki askerlerin çoğu eğitim alanına yönlendirilmişti.

Son olarak, odada sadece Felix kalmıştı. Felix çekingen bakışlarını Hyunjine yolluyordu. Hyunjine buna gülümsedi. Tatlı görünmüştü gözüne. Felix gömleğinin düymelerini açmaya başladığında onu durdurdu.

Felix'e bakarak, "Ne kadar temiz olduğunu biliyorum. Biraz bekle, sonra diğerlerine katıl," dedi. Hyunjin, Felix'in her zaman düzenli ve tertemiz olduğunu bildiğinden, onu kontrol etme gereği duymamıştı. Hemde onu çıplak görürse, arsız hislerini konrtol edebileceğini sanmıyordu.

Felix, rahatlamış gibi derin bir nefes aldı. Gömleğinin yaka düymelerini ilikledi.

Kaç gündür Felix'in canının kek çektiğini fark eden Hyunjin, bu sabah odadaki çekmecelerden birine gizlice bir dilim kek saklamıştı. Çekmeceyi açarak içindeki keki çıkardı ve Felix'e uzattı. "Canın çekmiş. Buyur," dedi. Felix'in gözleri şaşkınlıkla açıldı ve bir an ne söyleyeceğini bilemedi. Sonunda, "Teşekkür ederim, komutan," diyerek keki aldı.

Bir dilim aldığında tadının harika olduğu için beyendiğini belli eden sesler çıkardı.

"Eğer böyle isteklerimi duyacaksanız, hep hissedin komutanım. Gerçekten çok istiyordum!"dedi flörtöz bir tavırla. İlk kez bu duruma sevinmişti.

"Sen bir de benim halimi sor, Felix." diye mırıldandı kendi kendine ama Felix keke öyle dalmıştı ki onun söylediklerini anlayamadı.

Felix keki yavaşça yerken, Hyunjin onun karşısındaki sandalyeye oturdu. Aralarındaki soğuk ve mesafeli duruşun yerini samimi bir sohbet aldı. Hyunjin, iki günlük izinde Felix'in ne yapmayı planladığını merak ediyordu. 

"İki gün izin aldın. Nereye gideceksin?" diye sordu.

Felix, keki yerken düşüncelere daldı ve ardından cevap verdi. "Ailem Avustralya'dan geldi. Şimdi evimde kalıyorlar. Onlarla görüşeceğim. Buraya gelmeden önce de onları havalimanına götürüp Avustralyaya göndereceğim." dedi. Bu, Hyunjin'in ilgisini çekmişti. Tüm askerlerin dosyasını ezbere bilmediği için ailesinin Avustralyalı olduğunu unutmuştu Hyunjin. 

Aile kavramı ona uzak bir kavramdı, ama Felix'in ailesiyle olan bağı ona sıcak geliyordu. 

"Siz ne yapacaksınız komutanım?" dudağının kenarındaki çikolatayı silmeden tatlı-tatlı konuşarak ne yapıyordu bu çocuk? Hyunjinin gözlerini onun dudaklarına kaydı, lakin hızla çekmesini bildi. Boğazını temizleyip "Benim burada işlerim var. İki günlük bile olsa burayı terk edemem." Kafasını salladı Felix.

Felix keki bitirdiğinde, Hyunjin derin bir nefes alarak doğruldu. "Haydi, şimdi diğerlerinin yanına git ve eğitime başla," dedi. Felix, komutanının bu jesti karşısında mutlu ve minnettar bir şekilde ayağa kalktı. "Tekrar teşekkürler, komutanım," diyerek odadan çıktı.

Hyunjin, Felix'in arkasından bir süre baktı. İçinde, Felix'e karşı hissettiği karmaşık duyguların yankıları vardı. Sonra kendini toparlayarak diğer askerlerin peşine takıldı. Eğitim alanına gittiklerinde, diğer askerler çoktan eğitimlerine başlamışlardı. Hyunjin'in yüzünde, biraz önce yaşanan samimi anın izleri vardı, ama profesyonel duruşunu bozmadan emirlerini vermeye devam etti. Felix de arkadaşlarının arasına katılarak eğitime odaklandı, ama aklında hala sabah yaşanan o kısa, ama sıcak sohbet vardı.

.

.

.

Felix, yalnız yaşayan biriydi. Ailesi Avustralyada kalıyordu. Lakin bu izin günlerinde annesi onu görmeye geleceklerini söylemişti. Anahtarın yedeği annesinde vardı. Eve vardığında ışıkların açık olduğunu görünce ailesinin çoktan geldiğini anladı. Yorgun ama heyecanlı adımlarla kapıyı çaldı ve sıcak bir karşılama ile karşılaştı.

"Felix, canım oğlum!" diye seslendi annesi, onu sımsıkı kucaklayarak. Felix annesinin sarılmasındaki sıcaklığı ve sevgiyi hissetti, uzun zamandır bu duyguyu özlemişti. Ona sıkıca sarıldı. Babası ve kız kardeşi ise onu karşılamak için salonda bekliyorlardı.

"Merhaba anne, baba. Sizi çok özledim," dedi Felix, babasına da sarılarak. Babası onun sırtını sıvazladı ve gururla gülümsedi.

"Biz de seni çok özledik, Felix," dedi babası. 

"Ablam yok mu?"

"O işten izin alamadı.Hadi gel, uzun bir yolculuktan sonra karnın acıkmıştır. Annen geldiğimizden beri mutfakta." dedi babası.

"Zahmet etmişsin anne. Dışardan söylerdik. Hem o kadar uçaktan geldin."

"Biz bir haftadır buradayız abi!" dedi kız kardeşi.

"Allah Allah... Benim niye haberim yok?" dedi ve kız kardeşinin yanına adımladı. Felix, kız kardeşiyle göz göze geldiğinde, onun da ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordu. Ama tipik kardeş rekabeti de yüzünden okunuyordu. "Beni unuttun mu yoksa, abi?" diye takıldı kız kardeşi, alaycı bir şekilde.

Felix gülerek ona doğru ilerledi ve sarıldı. "Seni unutmam mümkün mü, küçük canavar?"

Kız kardeşi gülerek, "Seninle ilgili her şeyi merak ediyorum, askerlik nasıl gidiyor?" diye sordu.

Felix, "Daha sonra anlatırım, şimdi yemek yiyelim," diyerek konuyu kapattı. Hep birlikte sofraya oturdular ve samimi bir akşam yemeği yediler. 

"Teşekkür ederim anne. Yemeklerini özlemiştim. Oradan böyleleri yok." dedi Felix. 

"Yarasın oğluma..." dedi ve Felixin yanaklarını sıktı. Yemek boyunca aile sohbetleri, kahkahalar ve sevgi dolu anlar yaşandı. Felix, ailesinin yanında olmaktan büyük mutluluk duyuyordu.

Yemek sonrası Felix'in kız kardeşi, masada kalan birkaç şey yüzünden Felix'e takıldı. "Abim, gerçekten tembel biri olmuşsun. Burada bile miğferini unutacak gibisin," dedi, alaycı bir şekilde.

Felix gülerek cevap verdi, "Sen de hala huysuzsun, ha?"

Kız kardeşi gözlerini devirdi ve gülerek, "Bunu sen mi söylüyorsun?" diye karşılık verdi. Felix onun taklitini yaparak o da gözlerini devirdi ama bu sefer kız yumruğu Felixin koluna geçirdi. Kızmıştı ama kendisi başlatmıştı.

"Abini rahat bırak Olivia. Yorgundur belki." 

Kafasını salladı Felix. "biraz odamda dinleneceğim anne. Yarın istediğiniz kadar sohbet ederiz.

Felix, sonunda odasına çekile bildi. Çok yorulmuştu. Kendisini bir an önce yatağa atmak istiyordu.Odasına girdiğinde balkon kapısının hafif aralık olduğunu fark etti. Adımlarını balkona doğru yönelttiğinde, ejderhanın orada onu beklediğini gördü. Bu sefer ne korktu ne de kaçmaya çalıştı. Gülümseyerek, "Bensiz kalamıyorsun, hah?" dedi. Bu sefer peşini burakmaması onu rahatsız etmemişti.

Ejderha ona sessizce baktı, gözlerindeki bilgelik ve sakinlik Felix'i rahatlatıyordu. Felix derin bir nefes aldı ve balkona adımını attı. Ejderha, sanki onu dinliyormuş gibi, sessizce ve dikkatle Felix'i izliyordu. Felix, bu varlığın artık onun hayatının bir parçası olduğunu kabul ediyordu.

Ejderha Felixi istiyor | HYUNLIXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin