.
.
.
"Ona ellerinle dokundun, değil mi?" Hyunjin'in sesi, tehditkar bir tını taşıyordu. Minhyunk, korkunun etkisiyle geriye doğru sendeledi. Ellerinde garip bir sıcaklık hissetti, başta bunun heyecandan olduğunu düşündü, ama bu sıcaklık gittikçe artıyordu. Sanki elleri yanıyordu.
Hyunjin'in bakışları, sanki onun ruhunu okuyor gibi derindi. Minhyunk, bu bakışların altında eriyormuş gibi hissediyordu.
Hyunjin elini omzundan çekti ve bir anlık sessizlikten sonra cebinden Minhyunk'un telefonunu çıkardı. Minhyunk, telefonu görünce bir an için öfkesi korkusunu bastırdı. Ama bu öfke, Hyunjin'in o soğuk ve amansız bakışları altında anında sönüp gitti.
"Fotoğrafları sil, asker," dedi Hyunjin, emredici bir ses tonuyla. Telefonu Minhyunk'un eline verdi. Minhyunk'un elleri titriyordu, bu sadece korkudan değil, avuç içlerinde hissettiği garip sıcaklıktandı da. Nefesi kesik kesikti, sanki her an alev alacakmış gibi hissediyordu.
Elleri telefonu tutarken bile zorlanıyordu; bu sıcaklık, tüm bedenini kontrol ediyormuş gibi görünüyordu. Hyunjin, onun bu çaresiz hâlini izlerken yüzündeki ifade hiç değişmedi.
Minhyunk, titreyen elleriyle telefonu açtı ve fotoğrafları silmeye başladı. Parmakları, ekrana dokundukça daha da yanıyordu. Her dokunuşunda, sanki içindeki korku biraz daha büyüyordu. Ama bu, sadece fiziksel bir acı değildi; Hyunjin'in otoritesinin altında ezildiğini, onun gazabından kurtulamayacağını biliyordu. Hyunjin'in gözleri hâlâ üzerindeydi, her hareketini izliyordu.
Fotoğrafları silme işlemi bittiğinde, Minhyunk telefonu titreyen ellerle Hyunjin'e geri uzattı. Ama o an, bu işin burada bitmeyeceğini de biliyordu. Hyunjin, sessizce telefonu aldı, bakışlarını Minhyunk'tan ayırmadan.
Minhyunk'un gözlerinde korkuyu, pişmanlığı ve çaresizliği okudu. Hyunjin, bu durumdan bir tür tatmin hissediyordu, ama bu tatminin altında yatan karanlık duygular, onun ruhunu daha da karartıyordu.
"Resimler başka nerede var?" dedi Hyunjin, sessiz ama tehdit dolu bir tonla. Minhyunk cevap vermedi.
"RESİMLER BAŞKA NEREDE VAR?" onun bağırması bütün bedenini titretmişti. Bu sözler, Minhyunk'un içine işledi. Hyunjin'in gerçekten ne yapabileceğini bilmiyordu, ama ona meydan okumayı da göze alamazdı.
"B-bellekte ve arkadaşımda da var."
"Hmm.. demek öyle. O zaman sana bir gün zaman veriyorum. O resimleri yok edip bana kesin kanıt göstermezsen-" elini yaralı bacağına attı ve yarasına bastırdı. Bacağı ağrırken çığlık atmamak için zor durmuştu Minhyunk. "Sadece küçük yaralanmalarla kurtulamazsın, asker. İnan bana başına gelenleri kaza olarak göstermek benim için zor olmaz." dedi.
Minhyunk şok geçirdi. Nasıl? Nasıl parkurda yaralanmasını sağlamıştı ki. Kendisi bile bir kaza olduğunu düşünmüştü. Durumu kavradığında Hyunjinin ne kadar güçlü olduğunu anladı.
"Anladın mı beni?" dedi Hyunjin yaralı bacağına baskı yaparak.
"A-a-anladım! Anladım! Burakın lütfen!" diye yalvarmaya başladı.
"Ne anladın?"
"Resimlerden kurtulacağım ve Felixden uzak duracağım."
"Aferin. Yarın seni bekleyeceğim Minhyunk. Yarına kadar akıllı ol." dedi kimseye bir şey söylememesini kastederek. Emin adımlarla revirden çıktı.
.
.
.
Hyunjin, odasında dosyalara gömülmüş, günün karmaşası içinde zihnini meşgul etmeye çalışıyordu. Olaylar gün boyu zihninde dönüp durmuştu ve ne kadar uğraşsa da düşüncelerini bir kenara atmayı başaramamıştı. Çalışmak, bir süreliğine de olsa, ona huzur veriyordu. Ancak bu huzur çok kısa sürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Felixi istiyor | HYUNLIX
FanfictionEjderha lanetlenmişti. Hyunjinin bedeninde, onun duyğularından beslenerek yaşıyordu. Istediği ise bir şey vardı. O da Felix...