.
.
.
Operasyon günü geldiğinde, kamp alanı gergin bir bekleyiş içindeydi. Herkesin yüzünden stres ve endişe okunuyordu. Hyunjin, Changbin ve Bang Chanın takımı, operasyonun ciddiyetini ve tehlikelerini çok iyi biliyordu. Seungmin Yarbay, sabah erken saatlerde gelerek ekibleri gözetlemeye başlamıştı.
Hyunjin, takımını özenle hazırlamış, her birine son talimatlarını vermişti. Bir gün önceden Felix'i yanına çağırmış, ona özel olarak tembihlerde bulunmuştu. "Felix, bu operasyon çok kritik. Her adımını dikkatle atmalısın. Asla yalnız hareket etme. Sana verilen görev dışına da çıkma," demişti.
Operasyon, düşman kampına gizlice sızarak önemli bilgileri ele geçirmek ve stratejik noktaları etkisiz hale getirmek üzerine kurulmuştu. 3 takım, ormanın derinliklerinde ilerlerken sessizlik ve dikkatle hareket ediyordu.
Seungmin Yarbay, Hyunjin'in takımını gözetleyecekti. Onların her hareketini izliyor, en ufak bir hata arıyordu. Özellikle Hyunjinin bir hata yapmasını istiyordu.
Düşman kampına ulaştıklarında, Hyunjin ve ekibi hızla pozisyon aldı. İlk hedef, kampın gözetleme kulesindeki düşman askerlerini etkisiz hale getirmekti. Hyunjin, ekibine işaret vererek harekete geçti.
Gizlilik ve koordinasyonla ilerleyen ekipler, düşman kampının içlerine sızmayı başardı. Herkes dikkatle yerlerini alırken, operasyon başarıyla ilerliyordu.
İletişim merkezi susturulmuş, cephanelik etkisiz hale getirilmişti.
Hedeflerine ulaştıklarında, kampın tam kalbinde önemli belgeleri ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Her şey plana uygun ilerliyordu.
Ancak operasyonun bitmesine çok az bir süre kala, düşman deposunda yeni bir çatışma patlak verdi. Hyunjin, ekibine dikkatle emirler vererek çatışmanın yönünü belirlemeye çalışıyordu. Bir kaç askeri ve o sevmediği yarbayla birlikte depoda çatışmaya girdi.
Aniden, önündeki düşman askerlerinden birinin yüzüne dikkatle baktığında, bir kadının gözleriyle karşılaştı. Kadının korku dolu bakışları ve titreyen elleri, onun zorla savaştırıldığını düşündürdü Hyunjin'e. Kalbi bir an duraksadı; bu kadını öldüremezdi. Belki düşüncesi yanlıştı ama ateş etmedi.
Etrafına baktığında her kesin iyi bir iş yaptığını ve askerlerinin onun ateş etmesini beklediğini gördü. Her kes onun ateş etmesini bekliyordu ve neden duraksadığını anlamamıştılar.
Kendi içindeki bu ani duygusal çalkantıya rağmen, Hyunjin dikkatini topladı ve kadını öldürmek yerine etkisiz hale getirmeyi karara aldı. Lakin arkasından duyduğu o ses yeniden duraksamasına neden olmuştu.
Bu durumu fark eden yarbay, alaycı bir şekilde gülmüştü. "Yine mi zayıflık gösteriyorsun, Hyunjin? Babana hiç benzemiyorsun. O, böyle bir durumda tereddüt etmezdi," dedi. Her durumda yıllar önce vefat etmiş babasını dile getirmesinden dolayı ona küfür etti. Şimdi tartışmanın ne yeri ne de zamanıydı.
Lakin Hyunjin, düşüncelerine engel olamamış, Seungmin'in bu sözleriyle babasını hatırlamıştı. Çenesi sıkılmış, gözleri öfkeyle parlıyordu. Sadece bir kaç saniyede o kadar sinirlenmişti ki, neredeyse nefes almayı bile unutmuştu. İçinde bir alev topu gibi büyüyen öfke, her geçen saniye daha da yoğunlaşıyordu. Bu öfke sadece Hyunjin'in değil, içinde taşıdığı ejderhanın da öfkesiydi. Ejderhanın hiddeti, Hyunjin'in damarlarında dolaşıyor, her hücresine yayılıyordu.
Karşısındaki silahını yitirmiş kadın asker ise, ona doğrulan silahla titriyordu. Silahdan çıkacak kurşunu ecel terleri dökerek bekliyordu. Kaçmaya yeri yoktu. Karşısındaki komutan yapmasa, diğerleri yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Felixi istiyor | HYUNLIX
FanfictionEjderha lanetlenmişti. Hyunjinin bedeninde, onun duyğularından beslenerek yaşıyordu. Istediği ise bir şey vardı. O da Felix...