Elimde limonata olan kadehimle pastasının başında, etrafımdaki insanların konuşma yapmamı bekleyen gülümseyen suratlarına bir süre tek tek baktım.
Gerçekten hepsi benden konuşma yapmamı bekliyordu. En çok da o kapı dibindeki pişmiş kelle ne diyeceğimi duymak için ağzımdan çıkacak her harekete dikkat kesilmişti sanki. Bu kadar insan buraya toplanmışken bir teşekkür etmeden olmazdı ama şu kellenin teşekkürü üstüne alınmasını da hiç istemiyordum.
Hafif öksürerek boğazımı temizledim ve seyircilerimin dört gözle beklediği konuşmama başladım.
''Herkese bu özel günümde benimle birlikte olduğu için çok teşekkür ederim. En başta hiç böyle bir talebim olmamasına rağmen bu kadar insanı ayrım yapmadan (!) buraya davet edip bu organizasyonu hazırladığı için sevgili anneme''
Cümlemdeki imayı anlamayacağını bile bile kurdum bu cümleyi. Çünkü Allah için benim 29. Yaş günümde, bizle tüm iletişimini koparıp yıllar sonra geri dönen ve bana şantaj yapan sevgili 'arkadaşım' Aziz'in, çalıştığım mimarlık şirketinin üç kelimeden fazla konuşmayan patronunun ve annemin 2 hafta önce beni zorla görücü usulü randevuya gönderdiği Jinekolog Altan Bey'in burada ne işi vardı!!
''...belli ki siz geleceksiniz diye annemin zorla evi dip köşe temizlettiği babama, 14 yaşımdan 29 yaşıma kadar her hallerine şahit olduğum çok kıymetli arkadaşlarıma''
Burada gözlerim kapıdaki şerefsizi buldu. 'Senden bahsetmiyorum çünkü seni tanımıyorum. Yıllardır nerede olduğunu bilmiyorum. Artık kim olduğunu bile bilmiyorum' diye yüzüne haykıramadıklarımı hafifleterek de olsa içimden atmak istiyordum.
''Annem tarafı çok sevdiğim kuzenlerim'' kadehimi onlara doğru kaldırdım diğer herkese yaptığım gibi. ''Sevgili patronum'', ''Altan Bey'' Yüzümdeki 'Sen burada ne arıyorsun be adam' ifadesini silmek için çok uğraştım. Umarım kabız gibi görünmemişimdir.
''Taa uzak yollardan gelen babaanneciğim.'' Kısa bir an durdum. 'Sen niye geldin harbiden en son senin gibi torunum yok git evlenmeden gözüme gözükme demiyor muydun kadın' dememek için kendimi zor tuttum. Ben kendimi tuttum da babaannemin kendini hiç tutası yoktu.
''Bak ne iyi oğlanlar varmış etrafında bırak teşekkürü seç birini de evlen artık. Ben senin yaşındayken bir elimde baban bir elimde halan karnımda da küçük amcan vardı.''
İnadına yapıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı ki onun tüm inat genleri çarpı iki ile bana geçmişti. Altta kalmak benim sözlüğümde yazmıyordu.
''Olmasaymış keşke babaanne. Dolandırdı gitti ya hepinizi o karnındaki. Allah evladın da hayırlısını versin doğru düzgün övünemiyorsun da böyle.''
Babaannemin bozulan ifadesi ve yandan bakışlarını umursamadım. Gerçekleri söylemek ne zamandan beri ayıptı. Dolandırıcı utanmıyordu ben niye utanayımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yirmi Dokuz
RomansaYıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir? ''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvarın arasında da benimle mi olacaksın?'' ''Olurum.'' -'Ne?!' Aziz'in bu net ve hızlı cevabı karşısında...