Selamlar, selamlarr🩷
Telafi niyetine bu bölüm daha uzun 😏
2024'ün son bölümü 😭Umarım keyifle okursunuzz
Bu yıl iyi ki cesaret edip dünyamı sizlerle paylaşmaya başlamışım...
2025'te de artarak çoğalalım ve hep birlikte olalım🙂↕️
Sizi seviyorum
Şimdiden iyi yıllarr
İyi okumalarr🩷Havaalanından çıkıp arabaya doğru ilerledik. Yalnızca ikimizin olacağını düşünürken şirketin şoförü bizi karşılamıştı. Aziz'e attığım yan bakışlara karşı o bana sırıtarak cevap vermişti. Kapımı açıp arabaya binmemi bekledikten sonra kapıyı kapatıp diğer tarafa geçerek o da arabaya bindi. İkimiz de yerleştiğimizde şoför arabayı çalıştırdı. Adam türkçe anlamadığı için Aziz, hiç çekinme gereksinimi duymadan bana doğru döndü. Bir kolunu arkamdan belime doladı. Diğer eli ise dizlerimin üstündeki elime uzanmıştı.
"Duruşmadan çıktıktan sonra seni ben alırım diye düşündüm ama dönüşte tüm yol sana bakmamaya çalışmak çok zor olacaktı. O yüzden Nathan da geldi. Nasıl? İyi düşünmüşüm değil mi?"
Konuşurken beni kendine iyice çekmişti. Sorusunun ardından yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. "Yoksa seni böyle kollarımın arasında tutamazdım."
Onaylar bir mırıltı çıkararak başımı hafifçe salladım. Bu, iyi düşünmüşsün demekti ama ismini duyduğu için ara ara dikiz aynasından bize bakan bir adam varken pek de rahat olduğum söylenemezdi. Bakışları rahatsız edici değildi, sadece ben birazcık utanmıştım. Yol boyu düşündüklerimi, gerçekleştirmeye yaklaştıkça nedense yanaklarım daha da kızarıyordu.
Kızaran yanaklarımın görülmesini istemediğim için başımı Aziz'in boynuna sakladım. Belimde duran kolunun kasıldığını hissedebiliyordum. Nathan'a seslenip camı kapatmasını istedi. O an şoför tarafıyla yolcu tarafı arasından bir cam yükseldi. Şu an Nathan'ı değil kendi yansımamızı görüyorduk.
Aziz'le aynadan göz göze geldiğimizde gülerek çeneme uzandı ve başımı gömdüğüm yerden kaldırdı. Dudaklarıma hafif bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Bu etek sana çok yakışmış." derken gözleri vücudumu tarayarak eteğime doğru inmişti.
Bir elim gömleğinin yakasını buldu. Doktorun odasında görüntülü konuşurken ayarlarımla oynayan düğmeler, şu an parmaklarımın ucundaydı.
"Sen, seni şirkete götüreceğim deyince... Ben de ona uygun giyinmek istedim. Olmuş mu?"Çenemdeki eli saçlarıma doğru çıktı. Önüme gelen saçlarımı arkaya doğru atarken her bir teliyle ayrı ayrı bakışıyordu. Yüzümü iyice açtığında bakışlarını tekrar gözlerime çevirdi.
"Olmuş mu ne demek? Gözlerimi alamıyorum."
Saçlarımdaki eli boynumu buldu ve beni kendine çekti. Dudaklarıma az öncekinden biraz daha uzun ama benim istediğimden çok daha kısa bir öpücük kondurup geri çekildi.
Elini boynumdan, tül çorap giydiğim bacağıma doğru indirdi. Birkaç saniye çorapla bakıştığında ondan pek de hoşlanmadığını fark etmiştim. Bacağımı okşamaya başladığında tekrar bakışlarını yüzüme çıkardı.
"Normalde seni bugün şirkete götürmek gibi bir niyetim olmazdı ama duruşmadan sonra direkt havalimanına geldiğim için Henry'yle görüşemedik. Kısa sürer zaten. Sen de iş arkadaşlarımla tanışmış olursun. Bir de kendini gösterirsin."
Son cümlesine kadar tebessümle onu dinliyordum ama son cümlesiyle birlikte 'bak seen' diyen bakışım suratıma hakim olmuştu.
"Kime gösteriyormuşum kendimi?" dedim burnumu dikerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yirmi Dokuz
RomanceYıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir? ''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvarın arasında da benimle mi olacaksın?'' ''Olurum.'' -'Ne?!' Aziz'in bu net ve hızlı cevabı karşısında...