Selamlar, selamlarr🩷
Bu hafta bana hızlı geçti valla ne ara çarşamba oldu anlamadım
Ama sizi özledim orası ayrıı o yüzden yorumlara daveeetttlisiniz
İyi okumalarr🩷Dünkü videoyu tekrar izlemek için açılan sekmeleri gözden geçirirken dosyalar arasında 'biricik' isimli bir klasör gözüme çarptı. Muhtemelen bunun içindeydi.
Klasörü açtığımdaysa önüme çıkan tek bir video değildi. Videolardı. Hepsinin altında tarih olan videolar. En eski tarihli videoya gitti elim. Onu açtığımda bilgisayarın hâlâ ekrana bağlı olduğunu fark ettim çünkü 14 yaşındaki halim şu an bana bakıyordu. Belli ki sinirliydi ama kendini kameraya çekmeyi de ihmal etmiyordu. Gözlerini diktiği yerden sinirle kameraya çevirdi.
"Bu Aziz'i alacak olan kadına zamanı gelince Allah sabır versin."
"Şu an onun kamerasına konuştuğunun farkındasın değil mi?" Arkadan sesini duyduğum Leyla'ydı. "Farkındayım! Zaten kart yokmuş içinde kaydolmuyormuş. Pis insan. Hem kamerasını okula getiriyor hem kullanamazsın. Bak nasıl kullanıyorum."
Kamerayı yüzümden uzaklaştırdığımda kendi montumun üstüne omuzlarıma bırakılmış, hatırladığım kadarıyla atılmış, bir mont daha vardı. Bir elimle kamerayı tutuyordum, diğer elimde ise Aziz' ait olduğunu bildiğim bir cüzdan vardı. "Her şeyini attı gitti üzerime basket oynayacakmış. Bir de sipariş veriyor maçın bitimine tostu hazır olacakmış. Biz bununla niye arkadaşız ya!"
İsyanımla birlikte yanımda Leyla da göründü. "Sevgilimin en yakın arkadaşı çünkü." dedi gülümseyerek. Kusmak üzere olan bir insanın surat ifadesine sahiptim. "Sevgilin batsın. Allah'ın ergenleri. Sizin aşkınızın ızdırabını ben niye çekmek zorundayım."
"Ay ne ızdırabı Birce yani sen de. Uğraşıyor işte çocuk seninle." Leyla'nın manalı ses tonunu o dönem algılayamasam da şimdi algılayabiliyordum. "Daha fazla uğraşırsa dayak yiyecek. Kimse de uyarmadın demesin. Hazır olun ve bekleyin."
Leyla'nın gözlerinden bir bana bir de sahadaki Aziz'e baktığı anlaşılıyordu. "Sen mi döveceksin?" Küçümseyen sözleri sinirimi fazlasıyla bozmuş olacak ki Leyla attığım bakıştan korkmuştu. "Abime dövdürürüm."
"Senin abin yok." dedi sanki bana nispet yapar gibi. Onun da yoktu oysa. "Mahir abim var. Hafta sonu bize geldiğinde söyleyeyim de dövsün."
"Sen neye mızmızlanıyorsun yine?" diyen Aziz'in sesiyle başımı yukarı kaldırmıştım. Muhtemelen şu an tepemden sarkıyordu ama henüz kameranın açısında değildi. "Sana!" deyip sinirle kamerayı Aziz'e çevirdiğimde dağınık dalgalı saçlarıyla, alnından ter tamlayan ergen Aziz karşımdaydı. İlk zamanlar Aziz'e uyuz olduğum için yaşına göre ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmem zaman almıştı.
"Hani benim tostum?" deyip sırıttığındaysa şimdiki Birce'nin içi gitse de o zamanki Birce kudurmuştu. Kamerayı eline tutuşturup cüzdanını montunun cebine atıp montu da Aziz'e atmıştım. Kamera bana dönük olduğu için ne kadar sinirimin bozulduğunu da görebiliyordum. Belli ki o zamanlar Aziz'in taktikleri ilkokul üç seviyesindeydi ve benimle uğraşarak dikkatimi çekmeye çalışıyordu. Okula doğru yürüdüğümü gören Aziz peşimden koşarak geldi. Bir kolunu omzuma attı ve kamerayı bize doğru çevirdi. "Tamam tamam, eşyalarıma sahip çıktığın için tostlar benden."
"Lütfettin." diyerek göz devirmemin ardından Aziz gülerek kaydı kapatmıştı.
Gözüm tekrar kucağımdaki laptopa döndü. Bu yılki videolarda biraz sevimsiz olabilirdim o yüzden diğer videoları pas geçerek sonraki yıla geldim. Gözüme çarpan bir videoyu açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yirmi Dokuz
RomanceYıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir? ''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvarın arasında da benimle mi olacaksın?'' ''Olurum.'' -'Ne?!' Aziz'in bu net ve hızlı cevabı karşısında...