17. Bölüm- İlk Bakış

804 112 200
                                    

Selamlar, selamlarr
10k okuma olmuş kitabımız 🥳 Benim için çok değerli bu🥹 O yüzden hepinize teşekkür ederimm. Nicelerini görelim hep birlikte🩷
Yıldızlarınızı eksik etmediğiniz için teşekkürlerr.
Ha bu arada biz yorumlarda çok eğleniyoruz🤭 Gelmek isteyen herkesi beklerizz.
İyi okumalarr🩷

Boynumdaki sıcaklığı da ağzından çıkan kelimeler de kafamı karıştırmak için birbiriyle yarışıyordu. "Daha çok bekletmemek için kozamı yırtacak kadar çok seviyorum seni." ne demekti? Tırtıl çok acı çekmişti. Aziz de mi acı çekmişti? Düşünmek istemiyordum. Bensiz acı çektiğini düşünmek istemiyordum. Onun gözüne toz kaçsa benim gözlerim yaşarırdı. Bensiz kendini büyük bir acının içinde bırakmış olma ihtimali bile canımı çok yakıyordu. İhtimali bile gözlerimi doldurmaya yetiyordu.

Boynumdan uzaklaştı. Elleri hâlâ sırtımdaydı. Ben de ellerimi biraz geri çekip omuzları üzerinde durdurdum. Gözleri yüzümde dolaştı önce. Sonra gözlerimdeki yaşları görmüş olacak ki bakışları daha da yumuşadı. Bir elini yanağıma çıkardı. Baş parmağıyla yanağımı okşarken hâlâ gözlerimin içine bakıyordu. Bana bu kadar derinden bakması daha çok ağlamak istememe sebep oluyordu.

Bir damla düştü gözümden engel olamadım. Gözüyle takip etti damlayı, yanağımda yavaşladığında ise damlanın üstünden yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı. Öperken bir yandan da derin bir nefes aldı. Bir süre ne nefesini bıraktı ne de dudaklarını çekti. O beni bu kadar içten öperken karnımda tırtıllar, kalbimde kelebekler, beynimde uğur böcekleri dolaşıyordu. Birkaç damla daha aktı ondan habersiz.

Dudaklarını yanağımdan kaldırınca diğer yaş izlerini gördü. Hafifçe kaşları çatıldı. "Seni daha çok öpeyim diye mi ağlıyorsun yoksa? Eğer öyleyse boşuna ağlamana gerek yok söylemen yeterli. Ben seni istediğin her an öperim."

"Sus ya! Saçma sapan konuşma. Tırtıla ağlıyorum ben." dedim ağladığımı belli eden ses tonuma rağmen kendimi savunarak.

"Ağlama tırtıl için. Kelebek oldu artık. Uğur böceğiyle birlikte uçuyorlar. Çok mutlu merak etme."

"Sen misin tırtıl? Nasıl bilebiliyorsun?" Bir yandan burnumu çekerek konuştuğum için şu an gözünde 3 yaşında bir kız çocuğuydum muhtemelen.

"Kelebeğim artık. Kanatlarım var. Seninle özgürce uçabilirim." dedi tırtıl olduğunu itiraf edercesine. Bu kalbimi daha da acıttı.

"Sormuyorum Aziz." dedim mırıltıyla.

"Sorma Birce'm." dedi içi giderek. Baş parmağıyla yanağımı okşamaya devam ediyordu.

"Bana anlatacağın zamanı bekliyorum." dedim onu cesaretlendirmek için.

"Ben de bekliyorum." dedi hemen.

"Neyi?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Anlamamış olmama güldü. O böyle tatlı tatlı gülünce kalbim ritmini kaçırıyordu sanki. "Bana geleceğin günü."

"İlla duyman gerekiyor değil mi?" dedim kendini hissettiren sinirimle.

"Bu 'seviyorum ama söylemeye çekiniyorum' mu demek?" dedi dişlerini göstere göstere gülerken. Şimdi de gülüşü sinirimi bozuyordu. Yanağımdaki elini elimin tersiyle ittim. Bedenini de diğer elimle kendimden uzaklaştırdım.

"Bu 'sen aptalsın' demek. Git başımdan. Uzaklaş." deyip arkamı dönüp tam gidecektim ki kolumdan çekip beni gövdesine yapıştırdı.

Sırtım gövdesine yaslanır yaslanmaz kollarımı kullanamayacağım şekilde belimden sarıldı. Önce şakağıma doğru, saçlarıma bir öpücük bıraktı. "Uzaklaşmıyorum." dedi. Sonra tekrar yanağımı öptü. "Senden bir adım öteye gitmiyorum." Burnunu tekrardan boynuma yasladı. İçine çektiği nefesle bacaklarımdaki gücü de bir anda çekti aldı sanki. Fark etmeden kafamı sağa yatırıp ona daha çok yer açarken buldum kendimi.

Yirmi DokuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin