Selamlar, selamlar🩷
Bölümle biraz daha ilgilenmek istediğim içni vaktinde geç geldi tekrardan kusura bakmayın diyorumm.
Panomdan haber verdim. Eğer ki görmediyseniz beni takip etmiyor olabilirsiniz. Beni orada bi takip ediverirsiniz.
Hazır eliniz değmişken de instagram/tiktok: melin.ogut
Beklerim efenim.
İyi okumalarr🩷Gözlerinden anlamlandıramadığım bir şeyler geçti sanki. Az önceki haline göre daha durgundu şu an. Korktuğumu duymak mı kötü hissettirmişti yoksa hayal ettiğim şeyleri yapmamam mı çözememiştim. Daha fazla bu şekilde kalmak istemedim. Fırının başından ayrıldım ve koltuğa doğru ilerledim. Aziz de bitki çaylarımızla peşimden gelmişti. Hasta olmaması için zorla yaptırmıştım o çayları da. Neyse ki buna itiraz etmemişti. Ben sırtımı kanepenin kenarına yaslayıp ayaklarımı da kendime çekerek oturmuştum ama Aziz aramızda biraz mesafe bırakarak oturup bacaklarımı kendi bacaklarının üstüne çekmişti.
"Üniversite'de bahar şenliklerine katıldın mı hiç?" dedi konuyu değiştirerek. Neden sorduğunu bile sorgulamıyordum artık. Aziz kafasında dönen şeylerin cevabını almak istiyordu belli ki.
"Evet, ilk sene gitmedim bir tek."
"Benim yüzümden." dedi sözümü kesip.
"Senin 'yüzünden' değil. Son mesajının ardından daha 3 ay geçmişti ve biz senin nerede olduğunu bile bilmiyorduk. O halde bahar şenliğine gidemezdim herhalde." diyerek karşı çıkmaya çalıştım ama Aziz buna pek izin vermedi. Alaycı bir şekilde gülerken "Yani benim yüzümden." dedi. Sonra memnunmuş gibi bir ifadeye sığındı. "Ama sonraki yıllar gitmişsin bu iyi bir şey."
Kurduğu cümleden değil ama gözlerine baktığımda gerçekten de benim için mutlu olduğunu görebiliyordum.
"Sevgilin var mıydı o dönemde?" Gülüşü silinmişti. Dudağının içini küçük küçük dişlediğini fark ediyordum ama çaktırmamaya çalışıyordu.
"Aziz niye böyle bir şeyi soruyorsun şu an? Zaten otelde de Kürşat'a karşı ekstra gergindin. Sen normalde böyle yapmazsın. 'Bana söylediklerini unutmadım' falan dedin. Ne dedi Kürşat sana?"
Sorularımı art arda sıraladığımda artık bir şeylere cevap verme sırasının onda olması gerekiyordu.
"Konumuz Kürşat değil Birce. Ben senden bahsediyorum. Senin hayatınla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorum. Sosyal medyada gösterdiğin hayatı ne kadar yaşayabildin onu merak ediyorum."
Hem kendini hem beni sakinleştirmek için bacağımı okşuyordu yavaşça. Bu konuşmanın bir amacı olduğu çok belliydi. Eğer bugün de bana bir şeyler anlatmazsa daha ne kadar sabredebilirdim bilmiyordum. O yüzden son sabrımı bu an için kullanıp Aziz'e cevap verdim. Duymak istediği şeyler varsa duyacaktı.
"Evet, sevgilim vardı. 2. ve 3. sene bahar şenliklerine sevgilimle gittim."
Duyduklarının hoşuna gitmediği belli oluyordu ama bir yandan da kabullenmiş ve rahatlamış görünüyordu. Nasıl bir duygu durumu içinde olduğunu anlayamıyordum.
"Son sene?" diye sordu.
"Alt dönemlerden Emre diye bir çocuk vardı. Onunla ve birkaç arkadaşımızla birlikteydik. Hatta birlikte çalışıyoruz şu an. O da bizim ofiste. Bir gün tanıştırırım sizi."
"Emre Yıldırım mı?" diye sorunca bir anlığına ne diyeceğimi bilemedim. "E-evet." Kelimesi dökülebildi ağzımdan sadece.
"Biliyorum o çocuğu. Hikayelerinde, postlarında paylaşıyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yirmi Dokuz
RomanceYıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir? ''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvarın arasında da benimle mi olacaksın?'' ''Olurum.'' -'Ne?!' Aziz'in bu net ve hızlı cevabı karşısında...