Beril Tarafından
Annem... Biz annemle küçük bir aileydik. İlk önce üç kişiydik. Yanımızda babam vardı. O zamanlar küçüktüm. Babam beni sokaklarda sırtında taşır, parklara götürür, salıncağa bindirir, arkamdan sallardı. Salıncak gökyüzüne doğru yükseldikçe uçtuğumu düşünür, alçaldıkça babamın güvenilir kanatlarının altına girdiğimi hissederdim.
Üç kişilik ailemde zihnime en net kazınan an, okul çıkışı eve geldiğimde babamın eşyalarını topladığı, annemin de kızarmış ve şişmiş gözlerle sessizce camdan dışarıyı izlediği zamandı. Babam kapıyı çarpmadan önce saçlarıma ve alnıma birer öpücük kondurmuştu. Benden özür dileyerek evden çıkmıştı. O gün ben evde yokken neler yaşandığını büyük ihtimalle hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Annem ya ben üzülmeyeyim diye ya da kendine tekrar o günü hatırlatmamak için konuşmayı tercih etmeyecekti.
Yalnız kalmıştık. Annemle beraber artık yapayalnızdık. O işine gider, eve gelir, yemek hazırlardı. Benimle birlikte yemek yer ve yemekten sonra her gün derslerimde bana yardımcı olurdu. Bazen dalıp giderdi. O anlarda babamı mı düşünüyordu bilmiyordum. Çocuk olduğum için pek anlayamıyordum da. Ama mutsuz olduğunu hissedebiliyordum.
Bazen okulda yaşadığım problemlerden dolayı, Sezin'le yaşadığımız problemlerden dolayı demem daha doğru olur, okul müdürü ile karşı karşıya kalıyordu. Meşhur kalorifer dairesinde Sezin yüzünden beş saat kalınca beni kayboldu sanıp polise bile haber vermişti. Tüm okulu aratmış kamera kayıtlarına baktırarak beni bulmuştu. Sezin'e de çok kızmıştı zamanında ama annesinin öldüğünü öğrenince yüzüne karşı hiçbir şey diyememişti.
Annemle birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Babam beni uzun bir süre görmeye gelmemişti bile. O kadar çok özlüyordum ki onu.. Bir kere öğle arasında beni ziyaret etmişti. Derslerimle ilgili konuşmuştuk. Bir de para vermişti. Yanımdan ayrılmadan önce eve dönmesi için yalvarmıştım. Mümkün olmayacağını bilmiyordum o zamanlar.
Büyüdükçe annemle, babamla ilgili tartışmalarımız da artıyordu. Tartışmalarımız dayanılmaz boyutlara ulaştığı için annem artık kaldıramaz hale geliyordu. Ergenliğim annem için zor, benim içinse haklı bir neden arayışı ile geçiyordu.
Israrlarımla, kavgalarımla annem itirafını geç de olsa masaya sunmuştu. O gün babamın hayatında biri olduğunu öğrenmiş, bu yüzden evden gitmesini istemiş. Aldatan ve aldatılan hikâyesinde ortada kalan ben olmuştum yani. Lisedeyken bu şekilde düşünüyordum. Olan sadece bana olmuş gibi bencilce bir tutum içine girmiştim. Ama olan sadece babama olmuştu.
Babam canı istediği zaman arıyor veya beni görmeye okul çıkışlarıma geliyordu. Onu her gördüğümde saçlarındaki beyazlıklar artmış, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklıklar daha bir derinleşmiş oluyordu. Annemi aldattığı kadınla da bir araya gelememişti. Oysa asıl yalnız olan babammış. Hak ettiği yalnızlığını koca bir boşluğun içinde yaşıyormuş.
Küçükken benimle ilgilenen, oyunlar oynayıp masallar anlatan babamı karşımda göremiyordum artık. Eskisi gibi bakamıyordum ona. Keşke annemden gerçekleri hiç öğrenmeseydim diye düşünüyordum. Belki o zaman babamı hiçbir şey olmamış gibi sevmeye devam edebilirdim. Eskisi gibi..
Bir gün yine geldiğinde içimde hesap sorma isteğiyle dolup taşan hissi gün yüzüne çıkarmıştım. Tüm öfkemi kusmuştum. O günden sonra görüşmelerimiz giderek azalmış ve sonlanmıştı.
Annemle vakitlerimi geçiriyor, her şeyimi ona anlatıyordum. Sezin'le aynı okula gitmediğimiz için annem daha huzurlu hissettiğini arada dile getiriyordu. Ben de gülüp geçiyordum ama aklımda çoğunlukla Sezin vardı. Zehirli ilişkinin bıraktığı hazza alışmıştım. Lise hayatım sakin ve sıkıcı geçiyordu bu yüzden. Benimle uğraşan benim uğraşabileceğim kimse yoktu. Belki de büyümenin ve liseli olmanın havası üstüme yapışmıştı.