Multimedia Buğracığımız ve onun Minikkuşunu birazcıkın yansıtan bir gif :)
Buğra fotoğraftaki çocuk değil, asıl Buğra'mızı hayal ediverin lütfen :))
**********
Düzenlendi.
Bölüm 26
"Hadi ama Minik, bu kadar naz yapma alt tarafı piano çalmanı istiyorum. Hadi lütfen kırma beni." Başında vızıldayan Neal'ı duymamak için genç kızın kafasını yastığın altına sıkıştırması işe yaramıyordu. Mızmızca söylendi. "Off yorgunum diyorum anlamıyor musun Maviş ya? Dün bütün gün ayaktaydık. Bırak ta biraz uyuyayım."
Tabi ki kızı rahat bırakmadı Neal. "Minik saat bir oldu ne uyuması. Ben bu akşam gideceğim sen hala yatıyorsun ya. İyi, tamam o zaman. Bende gideyim yapayalnız tek başıma kimsesiz oturayım aşağıda sende uyu." Dedi acınası bir ses tonuyla.
Melisa huysuzca konuştu. "Bel altı vuruyorsun ama Maviş. Vicdanıma oynuyorsun şuan."
Genç adam masumca cevap verdi. "Yo hiçte öyle değil. Neyse ya, ben yalnızlığımı da alıp gidiyorum. Pianoda çalmıyorsun zaten. Halbuki ben o pembe pianoyu ne hevesle yaptırmıştım sana."
Bıkkınca söze girdi kız. "Amma dramatize ettin Mavişim ya. Tamam kalkıyorum."
Dağılmış saçları yarı kapalı göz kapaklarıyla yatağından doğrulduğunda, Melisa fotoğrafını çekmekte olan Neal'ı gördü, sırtına zıpladı. Bir süre boğuşup nefes nefese kaldıklarında nihayet birbirlerini bıraktılar. Melisa genç adamı gıdıklamaya karar vermişti ki -evet Neal gıdıklanıyordu ve genç kız her gıdıklayışında ondan çok kahkahalara boğuluyordu,- kızı üzerine tükürmekle tehdit ettiği için gıdıklamaktan vazgeçti. Genç kızın en en en iğrendiği, nefret ettiği şeyin tükürük olduğunu bildiğinden ona karşı kullanıyordu Neal çoğu zaman. Uyuz fırsatçı yılan göz diye boşuna demiyorum ben. Ama çok tatlı be, iyiki o var. Bu hayatta gözü kapalı sırtını dayayabileceği iki insandan biriydi Neal, diğeriyse, hocası.
İçindeki kendisiyle diyaloğunu sonlandırdı kız, kendine çeki düzen vererek hazırlandı ve aşağı indi. Neal, pianoyu koyduğu kütüphane odasında oturmuş kızı bekliyordu. Dün gece 12'de eve girmelerine aldırmadan adamın cebren yaptırdığı muzlu karamelli pastanın kalanını tabaklara bölüştürdü Melisa ve yanına gitti. Pastasından bir çatal aldı, pembe pianocuğunun başına geçti. Allah aşkına piano pembe! Hay ben senin aklına daaa, hediyene de Maviş...
Sitemlerini içine gömdü genç kız, Neal'ın seçtiği parçayı çalmaya başladığında sanki bütün yükü gitti üzerinden. Tüm dertleri silikleşti bir anda. Müziğin dinlendirici büyüsüne kendimi kaptırdı ve dış dünyaya karşı hissizleşti. Müzik sonlandığında ancak kendisine geldi, farkında olmadan kapattığı gözlerini açtı.
Huzur verici bir sessizlik çökmüştü havaya. Oturduğu tabureden yavaşça kalktı, arkasını döndü. Genç kız gördüğü yüzle donup kaldı. Şaşkınlık, kızgınlık, heyecan. Belki biraz, ama çok az, gerçekten az sevinç hissettiğinin farkındalığıyla ne yapacağını bilmezcesine öylece yüzüne baktı. Genç kız beyninin error verdiğini ve yüreğinin şâha kalkıp iplerini ele geçirdiğini hissettiğinde bu kez karşı çıkamadı. Sözlere ihtiyaç duymuyorlar, gözleriyle anlaşıyorlardı gençler, her zamanki gibi. Genç kızın mavi gözlerinin derinliklerinde kaybolmaktan korkmadığı tek adam, şuan da karşısında duruyordu ve Melisa heyecandan eli ayağına dolaşmış bir vaziyette hareket edemiyordu. Sonunda Buğra konuşmaya karar verdiğinde daldığı ütopyadan uyandı kız, dikkatini adamın sözlerine verdi.
"Minikkuş, lafı dolandırmadan direk konuya gireceğim. Çünkü sende bende detaylardan hoşlanmıyoruz. Bak bu zamana kadar aramızda böyle bir konuşma geçmediğinin, dahası birbirimizi henüz çok az gördüğümüzün farkındayım. Ama ben basit bir adamım. Ne sana ne kendime bu konuda eziyet edeceğim. Sana karşı derin hislerim olduğunun farkındasın biliyorum. Evet, kesinlikle tahminlerinde yanılmıyorsun, sana karşı arkadaşça bir sevgiden fazlasını besliyorum. Senin de bana karşı boş olmadığını görebiliyorum.
Genç kız kısık bir sesle itiraz etti. "Hayır, ne alakası var?"
"Sözümü kesme Minikkuş. İnkarda etsen ben öyle olduğunun farkındayım. Aptal değilim Melisa. Yüreğinin sesini duyuyorum, gözlerindeki derinliği okuyabiliyorum. Seni bir şeylere zorlamayacağım gibi zırvalıklarla vakit harcamayacağım. Eğer bana karşı boş olduğunu hissetseydim hiç üzerine gelmezdim. Ama sen elime koz verdin, dahası hislerime karşılık verdin. Sen kabullenmesen de gerçek bu. O yüzden Minikkuşum, sen hislerinden emin olup inkar ve inadından vazgeçene kadar dibinden ayrılmayacağım. Çatlasan da, patlasan da, bağırıp çağırıp sıkılsan da hiçbir yere gitmiyorum. Ne sana ne kendime eziyet edip araya hasret sokmayacağım." Dedi Buğra. Sesindeki kararlılık tüylerini ürpertmişti Melisa'nın. Şaşkınca kekeledi. "N..Nasıl yani?"
"Yanisi Minikkuşum, elimden kurtulamayacaksın. Kaçmaya çalıştığın an burnunun dibinde biteceğim. Şimdi... Şu pasta çok leziz görünüyor, izninle yiyeceğim." Dedi adam, pişkince sırıtıyordu.
Kız dumur olmuş bir vaziyette şapşal bakışlarla onu izlerken, adam gayet rahat bir tavırla ceketini çıkarıp koltuğa oturdu. Sehpadan kızın henüz bir çatal aldığı pasta tabağını eline aldı, yemeye başladı. Sırtını yaslamış, bir ayağını diğer dizine atmış keyifle kızın pastasını hortumluyordu.
Adamın söylediği sözlerle aklı iyice kabuğuna çekildi kızın, kalbi infilak etti. İlk defa yüreğine söz geçiremiyordu. Geçirmek istemiyordu. Hipnotize olmuş gibi Buğra'nın pasta yemesini izlerken nihayet kendine geldi ve kendisine hiç yakışmayacak bir biçimde çemkirdi. "Hey o benim pastamdı."
Adam karnını sıvazlarken sırıttı ve konuştu. "Artık çok geç. Ellerine sağlık, midemde şenlik var sayende."
Melisa somurttu, kollarını göğsünde birleştirdi. "Son dilimdi o."
Buğra nispet yaparcasına cevap verdi. "Imm, gerçekten lezzetliydi."
"Çok canım çekmişti." Dedi kız, kötü kötü bakarken. Genç adamın sırıtışı büyüdü ve ardından muzipçe sordu. "Tadına bakmak ister misin?"
Kız anlamadığını belli edercesine kaşlarını çattı. "Ne?"
Buğra muzip ifadesini bozmadı. "İstersen bir öpücük verebilirim diyorum."
Öfkeyle saydırdı Melisa. "Gerizekalı. Kapa çeneni. Sırıtmayı da kes. Kızıyorum ama."
"Tamam tamam sakin sustum bak."
"Sana sinir oluyorum."
"Biliyorum."
"Çok gıcıksın."
"Çok tatlısın."
"Uyuzsun."
"Sevimlisin."
"Beni deli ediyorsun."
"Sende beni deli ediyorsun."
"Sinirimi bozuyor ve beni kızdırıyorsun."
"Bende sana bayılıyorum."
"Boşuna uğraşıyorsun, yol yakınken vazgeç bence."
"Göreceğiz."
"Göreceğiz."
Fazla iddialı! Sanırım başım belada!
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKSİYON MÜHENDİSİ (Tamamlandı)
ActionÇizgi meselesini bilir misiniz? Hani dark side falan... Yoldan çıkmak, yer altına inmek... Doğru ile yanlış arasındaki o ince çizgiden bahsediyorum evet. Uzatmadan günün sorusuna gelelim öyleyse; bir şey kime göre iyi-neye göre kötüdür? Bir çoğumu...