49

2.6K 231 18
                                    

Selamlar millet;
Tabiki de sözü uzatmayacağım gece gece merak etmeyin. 😉 İki kelam edip kaçacağım. Multide sırasıyla Sude, Selim, Melisa, Neal ve Buğra var. Aslında daha düzgün fotoğraflar indirecektim ama üşendim. 😁😂 Mazur görün. Ve bi zahmet yorumcuklar bırakın. 😁😁 Haydin eyvallah.

***

Düzenlendi.

Bölüm 49

Sabahın köründe güneş ışınlarının göz kapaklarına hunharca hücum etmesi yetmiyormuş gibi, birde birisi burnuna saçları ile gıdıklamak suretiyle çin işkencesi uyguluyordu. Yorucu geçen yurt dışı görevinin üstüne beş gün boyunca uyumayı hedeflemiş bir insan olaraktan şuan uyanmış olmak sinirlerini feci şekilde uyarmıştı ve bu aptalca şakayı yapan hangi geri zekâlıysa son duasını etmesi için bile şansı yoktu. Gerçi müsebbip belliydi, Neal. Böyle saçma sapan şeyleri her daim birbirlerine yaparlardı, bir zehirlenme durumu atlattığından müsamaha göstereceğini düşünmek pekte akıllıca sayılmazdı. Onun ciğerini biliyordu. Uyuzluğu tuttuysa hiç bir şey ona engel olamazdı. Fakat hesaba katmadığı şey, uyuyamadığı için testereye dönüşmeyi planlayan bir adet Melisa'ydı.

Saygısından ödün vermeyen çok sevgili iç sesi sabırlı olmasını söylüyor, sakin davranmasını öğütlüyordu. Sözlerini kaale almaya özen göstererek derin bir nefes aldı ve yüz üstü dönüp uykusuna devam etmeye çalıştı. Ancak çalışmaları sonuç vermedi. Israrla sinir bozucu davranışına devam ediyordu, dolayısıyla bu kadar sabrın yeterli olduğuna karar verdi ve bağırdı.

"NEAL, KES ŞUNU DEFOL GİT ODAMDAN! UYKUMLA ARAMA GİRME DİYE KAÇ DEFA SÖYLEYECEĞİM!"

Büyük bir kahkaha sesi ardından dudaklarına kondurulan minik bir öpücük şaşkınlıkla gözlerinin aralanmasına neden olmuştu. Görüş alanına giren Buğra'nın sırıtan suratına baktı ve şaşkınlığını koruyarak sordu. "Buğra?"

"Minikkuş?"

"Buğra?"

"Minikkuş?"

Ters ters baktı Melisa ve yatakta doğrularak oturur pozisyona geldi. "Burnumla derdin neydi söyler misin?!"

Buğra tatlı bir tebessüm bahşetti, ardından yastığı yatak başlığına dayadı ve rahat edeceği bir şekilde ayaklarını uzatarak oturdu. "Uyurken tam bir canavara dönüştüğünü biliyor muydun? Yoksa bana kasıtlı mı yaptın?"

Genç kız kaşlarını kaldırdı, gözlerini tavana dikti, yüzüne alayvari bir ifade yerleştirdi ve işaret parmağı ile çenesine vururken konuştu. "Bir düşüneyim... Hmmmm...." Bir anda büyük bir buluş yapmış gibi bir hevesle ona baktı ve devam etti. "Evet, öyleymiş! Sanırım sana kasıtlı yaptım." Sahte bir üzgün ifadesi takınıp dudaklarını büzdü. "Çok rahatsız olmadın umarım?"

Tam bu sırada iç sesi varlığını belli etti. "Şu halini yakaladığın suçlular görse intihar ederlerdi! Kaç yaşındasın, üç falan mı! Geri zekalı!"

"Sanane be! O benim sevgilim, istediğim gibi davranırım!" diyerek onu tersledi ve tekrar Buğra'ya odaklandı.

Adam tebessüm etmeye devam ederken konuştu. "Seni uyurken izlemeye değerdi." Uzanıp burnundan bir makas aldı ve tekrar geri yaslandı.

Melis yan yan baktı. "Cidden, burnumla derdin ne!"

Tebessümünü bozmadı Buğra; "Seviyorum." Uzanıp kızı yanına çekti ve kolunu omzuna doladı. Yüzüne bakarak "Bu arada" dedi, "Beni Neal sanmanı unuttuğumu zannetme!"

"Bir anlığına burada kaldığın aklımdan çıkmış olabilir." Dedi kız, gözlerini kaçırarak.

Adam, "Belki de sana bir ceza vermeliyim." Dedi. Bir süre bekledi ve ardından yaklaştı, yaklaştı, kızın dibine girdi. Bir nefeslik mesafe bıraktı yalnızca. Tam öpeceği sırada pat... kapı ardına kadar açıldı ve büyü bozuldu. Refleksle birbirlerinden uzaklaşarak kapıya döndüler.

Selim, Sude ve Neal idi gelenler. Hala aralarında kısık bir sesle konuştuklarından içeri girmemişler, haliyle onları da fark etmemişlerdi.

Neal "Hala uyuyor, o iyi, merak etmeyin bir sorun olsa söylerdi." Diye teminat verirken gözü bir anlığına çifte ilişti ve öylece kalakaldı. Selim ve Sude'nin de gözleri ikiliyi bulurken yavaşça ayağa kalktılar.

Melis; "Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz." Diyerek sevimlice gülümsedi.

Sude ve Selim bir ağızdan "Hoş bulduk" diye cevap verdiler. O sırada Neal lafa karıştı, kızdığını sesine yansıtmasa da gözlerinden anlamıştı Melis. "Buğra, sende hoş geldin. Geldiğini duymamışım!"

"Hoş buldum. Kapıyı Melisa açtı. Erken geldiğim için seni rahatsız etmek istemedik." Dedi Buğra, soğukkanlı bir ifadeyle.

Genç kız özür dileyen bakışlarını Neal'a dikti. Bir süre bakıştıktan sonra gözlerini ekibe çevirerek "Gördüğünüz üzere kendisi turp gibi. İçiniz rahatlamıştır umarım." Dedi. "Artık kahvaltı edebiliriz."

Neal'ın talimatına uyarak hep beraber aşağı indiklerinde mutfağa geçtiler. Yine hep birlikte büyük bir sessizlik içinde hareket ederek kahvaltı masasını donattılar. Yemeğe başladıklarında sorgusu da başlamıştı.

Önceliği Sude aldı. "Eee Melis, sanırım artık arkadaşla tanışmalıyız."

Sesindeki sert ton, kıvırmaya çalışması dahilinde kötü sonuçlar doğacağını belgeler nitelikteydi, bu yüzden lafı uzatmaya teşebbüs etmeden direk anlatmaya başladı. "Buğra benim sevgilim. Kendisiyle Venedik'e gittiğim sırada tanışmıştık..."

Nasıl tanıştıklarından, ne zaman sevgili olduklarına kadar her şeyi anlattı, tabii bazı detayları atlayarak... Sözlerini noktaladığında bu kez Buğra'ya döndü. "Sude ve Selim'de benim iş arkadaşlarım. Daha doğrusu Selim'in kendi şirketi var, ara sıra birlikte çalışıyoruz. Sude ise, bizim şirkette yönetim katında."

Melisa, verdiği bilgiler yalan olmasa da, gerçeğin tamamını söyleyememek rahatsız ettiğinden kısa kesti.

Tatlı bir muhabbete daldıklarından uzun süren kahvaltı ancak öğleden sonra üçte bitebilmişti. Sude ve Selim gittikten sonra onlarda hazırlandılar. Neal bu akşam Newyork'a dönüyordu. Melisa her ne kadar yalvarıp yakarsa da kesin bir dille itiraz etmiş, oradaki işleri daha fazla ihmal edemeyeceğinden bahsetmişti. Ailesiyle görüşmeden gitmesinin doğru olmayacağını öne sürdüğünde ise, dün o gelmeden önce buluşup vedalaştığını söylemişti ve kız tarafından gelen engellerin her birini bir şekilde ustalıkla bertaraf etmişti.

Onu havalimanına götürüp yolculadıktan sonra Buğra kızı eve bıraktı ve ikizleri başıboş bırakmaması gerektiğini söyleyerek eve döndü.

Ceketini çıkarıp portmantoya astı Melis ve salona giderek kendini koltuğa bıraktı. Yorgun hissediyordu. Bedenine bu kadar yüklenmesinin yanlış olduğunu bilse de, yatmak istemiyordu. Tamam, uykuyu, pineklemeyi sevdiği su götürmez bir gerçekti ancak hasta psikolojisi ile dinlenmek ona göre değildi. Neal bu konuda saçmaladığını ve fazla inatçı olduğunu düşünüyordu. Haksız da sayılmazdı, fakat gel de bunu zihnine kabul ettir... İflah olmaz bir inatçıydı.

Tüm bunları düşünürken çalan kapıyla dikkati dağıldı. "Beni bir benimle bırakmıyorlar Ya Rabbi!" diye söylenirken yürüdü ve kapıyı açtı. Uppss... Karşısında İnci abla, Burcu abla, Kerem enişte ve minik Ömer vardı. Sanırım başı dertteydi! Uzun süredir ne bir haber vermiş, ne yanlarına uğramıştı. Ve hala aile durumlarını da anlatmamıştı!

"Hoş geldiniz." Diye içeri buyur etti İnci'leri. Onlar eve adımlayacağı sırada bahçe kapısından yaklaşanlar ile başının gerçekten büyük bir derde girdiğini anladı.

Yeri delecek kadar sert adımlarla yürüyen bir adet kızgın baba ve her an kafama terlik fırlatabilme potansiyeline sahip bir adet öfkeli anne!

Önünde gözleri ateş saçan, birbirlerinden bihaber beş adet yetişkin insanın hedefi OYDU!

Başı gerçekten çok... çok büyük beladaydı!

***

�������4�t�P�

AKSİYON MÜHENDİSİ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin