Melisa'dan devam yazan yerden itibaren multideki müzikle okumanızı tavsiye ederim. Bu kısmı aylar önce bu şarkıyı dinlerken kurgulamıştım.
*******
'Gerçekten çok kötü görünüyor. Ona bunu kim yapmış olabilir ki? Aklıma hiç kimse gelmiyor.'
'Bilmiyorum Ömür! Biraz olsun susmayı dener misin? Toparlandığında kendisine sorarsın.'
'Hadi ama, onu tanımıyormuş gibi konuşma! Ölse bana anlatmaz. Ama sen deneyebilirsin, sana anlatır bence.'
'Beni karıştırma! Görmüyor musun! Adam tamamen dağılmış durumda! Vır vır edeceğine git ilgilen biraz.'
'Yaklaşamıyorum ki, korkunç görünüyor!'
'Bir şey olmaz Ömür! Delirtme adamı. Git ilgilen, senin yaklaşımına ihtiyacı var.'
'Tamam be! Gidiyorum.'
Yığılıp kaldığı tekli koltukta, her yeri sızlayan vücudu, yüzünden sızan kanlarıyla tıpkı cansız bir ceset gibi görünüyordu Buğra. Kardeşlerinin mırıldanmalarını net bir şekilde duymasına rağmen tepki vermemişti. Mecali yoktu! Bir bakış bile atmaya mecali yoktu! Bilincini açık tutmakta zorlanıyor, üstün bir çaba sarf ediyordu. Sadece birkaç dakika daha onu düşünebilmek içindi bu uğraşı... Onsuz geçen saatler boyunca aklından çıkardığı tek bir an bile olmamıştı, zihninin onun hayalinden uzaklaşabilme ihtimalini kabullenemiyordu. Zira bu, elinde kalan tek şeydi. Onun o güzel suretinin hayali... Gerçeğini elinde tutmayı beceremeyen bir adamın çaresiz çırpınışlarıydı işte. Kim demişti ki, erkekler hayal kuramaz diye! Buğra'nın biraz olsun gülümseyebildiği anlar şüphesiz hayallerinde kaybolduğu zamanlardı. Hiç olmazsa onlara hakimdi. Şimdi birkaç arsız sızı yüzünden bilincinin hakimiyetini yitiremez, gözlerinin önünden göndermediği kızın siluetinin kaybedemezdi!
Ömür abisinin yıkılmış haline baktı, hala uyanık kalma çabasına anlam veremiyordu. Gerçi abisinin hiçbir tavrına anlam veremiyordu ya. Açıklaması güç içine kapanık davranışlar, bir anda birkaç günlüğüne ortadan kaybolmalar... Hiçbiri mantıklı gelmiyordu genç kıza. Soramıyordu da. Adamın ağzından laf almanın imkanı yoktu! Ne olursa olsun tek kelime etmiyor, genç kızı her daim merak içinde bırakıyordu. Bu durum Ömür'ün sinirini bozsa da, yapacak bir şey yoktu. Sorgulamamak ve üzerine düşeni yapmak gerekiyordu. Bu yüzden sorularını yuttu, yerinden kalkıp gerekli malzemeleri toparladı. Salonun ortasındaki minik, dekoratif masayı Buğra'nın yakınına çekti, elindekileri üzerine yerleştirdi. Masanın bir kenarına da kendi ilişti, buradan rahatça pansuman yapabilecekti.
Nazik dokunuşlarıyla pansumanı bitirdiğinde epeyce zaman geçmiş, Buğra nihayet uyuyakalmıştı. Hala berbat görünüyordu, yaralarının üzerindeki sargıların pek bir şeyi değiştirdiği söylenemezdi.
'Eh, en azından kanlarından arındı.' Diye mırıldandı Ömür. Buğra'nın üstüne bir battaniye örttükten sonra Ömer'in yanına döndü.
'Ömer ya! Ne kadar endişesizsin! Kim, neden böyle bir şey yapar ki, aklım almıyor! Nasıl merak etmezsin?!'
Genç adam okuduğu kitabın bölünmesinden sinirli, ikizinin aynı cümlelerini dinlemekten bıkmış haldeydi. Sertçe kafasını kaldırdı, aksi takdirde kızın rahat bırakacağı yoktu.
'Yeter Ömür! Senin kadar bende üzüldüm onun bu haline, ama sorgulamamam gerektiğini biliyorum. Bizi ilgilendiren, bilmemiz gereken bir durum olsaydı, anlatırdı zaten. Sadece sus ve destek ol!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKSİYON MÜHENDİSİ (Tamamlandı)
AcţiuneÇizgi meselesini bilir misiniz? Hani dark side falan... Yoldan çıkmak, yer altına inmek... Doğru ile yanlış arasındaki o ince çizgiden bahsediyorum evet. Uzatmadan günün sorusuna gelelim öyleyse; bir şey kime göre iyi-neye göre kötüdür? Bir çoğumu...