Geçmiş yıllarda yaşanan bir kaza sonucu bir aile parçalanmış, içlerinden bazıları vefat ederken bazıları da hasarlarla kazayı atlatmıştır. Fakat tek sorun, ailenin ebeveynlerin vefat etmesi ile tüm kardeşler farklı farklı yetimhanelere verilmiştir.
...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Sevmek ve beklemek aynı şey değildir. Herkes sever ama herkes bekleyemez." - Dostoyevski -
🎶
21 Ağustos 2015
Selim 8 yaşındadır
Yıllardan 2015, günlerden 21 Ağustos. Küçük çocuğun cam kenarında ailesinin gelmesini bekleyişinde ikinci yıl. Bu süre içerisinde sürekli onu koydukları bu odadan bahçe kapısına bakıyor, gelen her siyah arabayı ailesinin sanıyordu.
Fakat daha gelmemişlerdi.
"Annemi istiyorum ben..." mırıltı gibi çıkan kısık sesiyle elini cama koyup ağlamaya başladı. Günlük rutinlerinden birisi de annesini, babasını, kardeşlerini özlediğini dile getirip içli içli ağlamasıydı.
Gökyüzüne doğru bakıp hıçkırdı. "Ne zaman geleceksiniz? Hani bırakmazdınız beni?" gözlerindeki yaşlar tek tek yatağına damlarken aşağıdan yüksek bir ses duydu. Bu ses, büyük demirden oluşan çift kanatlı bahçe kapısının açılmasıydı.
İçeriye giren üç siyah araba ile yerinde kıpırdandı. Gözleri iri iri açılırken heyecanla kafasını cama yaslayıp arabadan inecekleri izlemeye başladı.
Ailesi gelmişti, emindi bu sefer!
Siyah üç arabadan ortadakinin kapıları açıldı. Yolcu koltuğundan orta yaşlı bir kadın, şoför koltuğunda da kadından biraz daha büyük ama karizmatik bir adam inmişti.
Bir kere daha hayal kırıklığı ile geriye çekildi Selim. Bu sefer daha yüksek sesle ağlamaya başladığı sırada odasının kapalı kapısı çaldı. Bir an duraksadı.
Gün içinde odaya sadece onunla ilgilenen hizmetli ablası Şule geliyordu. Yine o diye düşünüp ince sesini duyurmak için "gel" diye bağırdı.
İçeri giren her zaman ki gibi Şule ablasıydı.
"Küçük adam! Sen yine mi ağlıyorsun?" üzgün bir şekilde yüzünü asarak yanına geldi genç kız. "Artık üzülmene gerek yok... Çünkü seni almaya geldiler!" coşkuyla söylenen ablasına karşı kaşlarını kaldırdı Selim.
"Annem ve babam mı geldi?" umutlu sesiyle iç çekti Şule. "Tam olarak onlar değil ama onların tanıdığı bir aile geldi... Onlar seni yanına alacak Selim. Lütfen onlara zorluk çıkarma olur mu?" hiç ümidi olmasa da ne olur ne olmaz diyerekten uyardı çocuğu.
Selim omuzlarını silkerek oturduğu yataktan kalktı. "Annem ve babam gelecekse giderim. Ama söz ver bana abla, gelecekler değil mi?" Şule'nin gözleri bu soruyla dolu dolu oldu. Selim, kaza anında orada olmasına rağmen anne ve babasının öldüğünü kabul etmiyor, ölümü bile bilmiyordu.