Geçmiş yıllarda yaşanan bir kaza sonucu bir aile parçalanmış, içlerinden bazıları vefat ederken bazıları da hasarlarla kazayı atlatmıştır. Fakat tek sorun, ailenin ebeveynlerin vefat etmesi ile tüm kardeşler farklı farklı yetimhanelere verilmiştir.
...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
“Laf yetiştirmekten, kendini yetiştirmeyi unutmuş insanlar var…”
-Montesquieu –
Not: Bu bölüm hem Göktuğ hem de Kaan’ın ağzından olacaktır. Bu yüzden bölüm yarı yarıya ilerleyecektir.
•Göktuğ Kalkan •
Bugün büyük gündü. Gerçek anlamda büyük gündü çünkü benim için birbirinden özel olan iki kardeşlerim hakkında önemli gelişmeler olacaktı.
Bir yandan DNA testi açıklanana kadar telefondan iletişim kurduğum kardeşim Kaan evimize taşınacak, bir yandan da ruhu yaralı olan kardeşim İlkim ile tanışıp onun isteğine göre hareket edecektim.
Öncelikle Kaan ile tekrardan iletişime geçecek, eşyalarını alması için ne zaman adamlarımı göndermem gerektiğini soracaktım. Daha sonra da yardım gerekir mi diye sorup eğer gerekir derse de bugün hafta sonu olduğu için müsait olan kardeşlerimi yardım için gönderecektim. Bu yandan yakınlaşmış olurlardı hem.
Evin içinde bulunan kütüphaneden elimdeki kitabın arasına başparmağımı koyarak çıktım. Rahat adımlarla ilerleyip çalışma odama geçtim. Son zamanlarda sporu da yapamaz olduğum aklıma geldiğinde derin bir nefes aldım. Kardeşlerimi toparladıktan sonra eski düzenime geçiş yapsam iyi olurdu.
Çalışma masamın etrafından dolanıp sandalyeme oturdum. Kitapta kaldığım sayfayı açıp arasına masamdaki küçük not kâğıtlarından birisini koyup tamamen kapattım. Kitabı masanın köşesine koyup şirketle alakalı olan mailden biriken işlere bakmaya başladım.
Kahvaltı saatine kadar çoğu işimi hallettiğim için biraz daha rahatlamış hissetmiştim. Bu rahatlık ile arkama yaslanıp gözlerimi odada gezdirdim. Daha sonra yemek odasına geçme saatimin yaklaştığını fark edip yavaşça oturduğum yerden kalktım.
Bu odayı temizlemem gerektiğini aklımın ücra köşelerine not edip masanın etrafından dolandım. Odadan çıkıp merdivenlere ilerledim. Giriş kata çıktıktan sonra önce salonun önüne geldim. İçeri baktığımda kimsenin burada olmaması kaşlarımı kaldırmama sebep oldu.
Kolumdaki saate göz attığımda bir-iki dakika sonra tam olarak yemek saati olduğunu fark ettim. Derin bir nefes alıp bu sefer acele adımlarla mutfağın yakınında olan yemek odasına geçtim.
Herkes yerinde oturmuş sohbet ederken benim girmem ile yüzlerinde kocaman gülümsemeler oluştu. Onlara karşı bende büyük bir gülümseme sunup kendi sandalyeme oturdum.
"Günaydın, Küçük kardeşlerim." hepsinden güzel karşılıklar aldığımda gözüm ister istemez Oğuz'a takıldı. Önceki zamanlardan daha samimi bir şekilde bakıp ilk defa bu kadar gülümsüyordu.