İKİLEM

4.1K 156 40
                                    

Multimedia:Uray.

Iyi okumalar :)

Nutkum tutulmuştu. Tam anlamıyla. Ne denilebilirdi ya da ne tepki verilirdi hiç bilmiyordum. Hazırlıksız yakalanmıştım. Kesinlikle böyle bir şeyi beklemiyordum. Poyraz'ı seviyor muydum? Evet. Ama o gözle hiç bakmamıştım. Yani tabiki
yakışıklıydı,kaslıydı ve en önemlisi düşünceliydi. Odun değildi. Ama bilmiyordum işte. Ona karşı o şekilde bir şey hissetmiyordum.

Göz temasını ikimiz de kesmeyi reddediyorduk. Ne kadar süredir bakışıyorduk bilmiyorum ama sonunda Poyraz derin bir iç çekerek ellerini yüzüne götürdü ve sonra da saçlarının arasından geçirdi. Gözlerimi kaçırdım.

"Poyraz,ben..." ne diyeceğimi bilemez halde cümleye başladığımda dış kapının sesiyle ikimiz de arka tarafa baktık. O neşeli olmayan bir şekilde sırıtırken hızla merdivenleri çıktı ve beni orda eve yeni gelen Uray'la yalnız bıraktı.

"Uyumamışsın." Yorgun görünüyordu. Kim bilir ne işi vardı gittiği yerde.

"Yatıyordum şimdi," dedim ve merdivenlere doğru adım atmaya başlamıştım ama kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Bir hoşgeldin yok mu?" Az önce yaşadıklarımı duysan konuşabildiğime dua ederdin Uray! Ya da Poyraz'ı linç ederdin. Herneyse.

"Hoşgeldin," dedikten sonra aniden sinirlendim. "Nerdeydin? Nereye gittiğini söylemiyosun okula gitmiceksin diye emir veriyosun sonra bide hoşgeldin yok mu diyosun cidden sinirlerimi bozuyorsun." dedim kaşlarım çatıkken. Yorgun bir şekilde gülümsedi. Bu çıkışım onu gülümsetmişti tabi. Beni ciddiye almıyordu ki.

"Kısaca özledin diyelim biz ona." dedi pis pis sırıtırken. Gözlerimi devirdim.

"Çok formundasın bakıyorum,Uray devi," dedim gülmesini taklit ederek. Az önce olanları düşünmek için koca bir geceye sahiptim. Şu anda sadece devle ugraşmaya vermiştim kafamı.

"Aslına bakarsan çok yorgunum," dedi inandırıcı olmayarak.

"Eminim öylesindir. Ben de yorgunum. Uyicam izninle?" dememle bilegimi tutan eli gevşedi. Biraz daha bakıştıktan sonra arkamı döndüm.

"Iyi geceler,Bade."

"Iyi geceler,Uray."

Sabah olduğunda uzun uzun gerindim ve dağılmış saçlarımı düzeltmeden elimi yüzümü yıkadım ve mutfağa indim. Koca bir bardak suyu ictikten sonra tekrar odama çıktım. Hiçbir şey net değildi ve ben bu durumda kaybolmuş hissediyordum. Kapımın tıklatılmasıyla bu düşüncelerden sıyrıldım.

"Günaydın?" Uray dünkü yorgunluğunu üstünden atmış,gayet dinç ve fit görünüyordu.

"Sana da." dedim onun tam tersi bir şekilde baygın baygın.

"Yorgunuz sanırım." diyerek içeri girdi ve kapıyı da ardından kapadı.

"Olabilir. Neden burdasın Uray?" Fazla açık sözlü olabiliyordum bazen,evet.

"Vay be. Kovdun gibi bir şey," dediğinde sırıttım.

"Ağır oldu galiba," dedim gülümsemeye devam ederek. O da sırıtmaya başladı. Bugün daha az devdi.

"Yani. Poyraz erkenden çıkmış. Evde de bir şey kalmamış. Kahvaltıyı dışarıda etsek sorun olur mu?" Uray benden bazen böyle izin istiyordu ve o zamanlar küçük bir erkek çocuğuna benzetiyordum onu. Yani çokta küçük değil,tamam.

"Sorun değil. Çık da hazırlanıyım." Gülümsemesi daha da büyüdü ve onaylayarak aniden kalktı ve kapıya yöneldi. Son kez bana baktıktan sonra dışarı çıktı. Ardından kapıyı kitledikten sonra ne giyebileceğime baktım. Siyah pantolon ve siyah converse'ler tamam da üzerine ne giyebilirdim? Her zaman kurtarıcı olan beyaz t-shirt'ümü de giydim ve belime kareli kırmızı gömleğimi bağladıktan sonra aynadaki görüntüme son kez baktım. Makyaj yapmak istemiyordum. Hem sabah sabah o kadar ağır makyaj yapan insanları da hiçbir zaman anlamamışımdır. Tek kullandığım makyaj malzemem rimeldi.

Dış kapıyı kapatıp çıktığımda arabaya yaslanıp beni bekleyen Uray'ı farketsem de ona bakmamaya çalıştım. Asker yeşili üzerine yapışan t-shirtü ve dar siyah pantolonuyla fazlasıyla kendi kimliğini yansıtıyordu. Zaten fazla renk kullanmıyordu.  Giydiği kıyafetlerden yeşili siyahı ve bordoyu sevdiğini anlamıştım. Bazı özelliklerimiz çok benziyordu. Bu 3ü benim de en sevdiğim renklerdi.

Adım atmayı bırakıp ona baktığımda onun çoktan bana bakıyor olduğunu gördüm. 'Hayırdır?' der gibi kafamı salladığımda sırıttı. Gözlerimi devirdim. O sırıtınca benim de gülesim geliyordu ama kendime hakim oluyordum. Arabaya bindikten kısa süre sonra o da bindi ve arabayı çalıştırdı.

"Uray?" dedim belli belirsiz.

"Hm?" Araba kullanırken ya da bir işle meşgulken tam konsantre oluyordu ve bazen sinirlensem de bu hareketi çok hoştu. İşini hakkıyla yapmayı seviyordu.

"Bugün beni korumak zorunda olmayan biri gibi davransan? Yani..." cümlemi devam ettiremedim ve yüzümü buruşturdum.

"Mesela?" Söylerken pis pis sırıtmayı da ihmal etmemişti. Fesat şey. Ne bekliyorsa.

"Arkadaş mesela,ne mesela?" Kahkaha attı. Sinirlenmem onu hep güldürüyordu.

"Peki bu herhangi bir şeyi değiştirecek mi? Daha mı rahat hissediceksiniz, Bade Hanım?" Gülümsemesi çok içtendi. Dengesiz hep böyle olsaydı nolurdu sanki.

"Görücez,belki bu işe yarar," dedim imalı imalı.

"Yani yanımda rahat olamıyorsun normalde," dedi kısa süreli bana dönerek.

"Belli olmuyor mu?"  Bence fazlasıyla belliydi.

"Valla su ana kadar bilmem kaç kez yumruk atman, ani sinirlenip azarlamaların falan filan... Pekte çekiniyor gibi değildin de," dedi sırıtarak.

"O benim rahat olmayan halim,olsam ne olur sen düşün," dedim yalandan gülümseyerek.

"Diyosun, ben vazgeciyorum sanırım şu arkadaş olayından." Gülümsedim.

"Yok öyle mızıkcılık." Bana döndü ve uzun uzun gülümsedi. Ben de bir süre baksam da daha sonra gözlerimi kaçırdım. Aniden aklıma Poyraz gelince gülümsemem de silindi. Dün söylediği şeyler yüzünden kötü hissediyordum. Keşke hiç yaşanmasaydı. Bu durumdan nefret ediyordum ve ne yapmam, ona karşı nasıl davranmam gerektiğini de bilmiyordum artık. Eskisi gibi olamazdık artık.

"Geldik." Uray'ın sesiyle kendime geldim.
Restoranta girdiğimizde o kadar kasıntı bir yer olmadığı için sevinmiştim. Ailesiyle gelmiş insanlar da vardı tek başına çayını yudumlayıp e-maillerini kontrol edenler de. Bir de sevgililer vardı. Birbirlerine sarılmış gülüşüyorlardı. Rahatsız olmasınlar diye gözlerimi kaçırdım. Oturduğumuzda Uray'a baktım. Bir de biz vardık.

"Valla ben kurt gibi açım. Karışık hepsinden isteyelim, ne dersin?" Gözlerimi devirip güldüm. Koca dev.

"Umarım ben de bir şeyler yiyebilirim," dedim imalı imalı.

"Aynı şeyi ben de kendim için düşünüyordum," dedi o da imalı imalı sırıtarak arkasına yaslanırken.

"Kendinle beni mi kıyaslıyorsun,bay Dev?" Tamam iştahlıydım ama benim onun aksine bir kotam vardı.

"Tabiki hayır. Farklı kulvarlardayız,bayan Ayıcık. Ama şunu kabul et ki yemek yeme işinde iyiyiz." Gülümsedim. Yani,haklıydı.

"Olabilir." dedim sırıtarak. O da gülüyordu.
Siparişimizi verdikten sonra yanımızdaki gölde yüzen ördeklere baktım. Çok sevimlilerdi. Önde büyük olan anneydi sanırım. Arkasında 3 küçük ördekle ağır ağır ilerliyorlardı. Gözlerim dalarken annemin aklıma gelmesiyle kalbim acıdı. Onu özlemiştim. En kötüsü de artık kokusunu bile hatırlamıyordum. Annem beni terketmişti ve artık ona dair hiçbir iz yoktu ben de. Kaybolmuştu.

"Daldın." Düsüncelerden sıyrılıp Uray'a döndüm. Uray ne kadar şikayetci olsam da bana sahip çıkmıştı. Daha doğrusu çıkmışlardı. Poyraz'la. Ama Poyraz da artık benimle konuşmayacağına göre konuşabileceğim tek insan suan karşımdaydı.

"Uray ben senden bir şey istiyorum," dedim ciddiyetle. Buna ihtiyacım vardı.

"Dinliyorum." Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Biraz gergin hissetsem de onunla iletişimimi güçlendirmek istiyordum.

"Seni daha iyi tanımak istiyorum desem,yanlış anlar mısın?"

Sizce Poyraz mı yoksa Uray mı? :D

İçimdeki Sen #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin