8.BÖLÜM

7.5K 407 7
                                    


...Savaş'ın ağzından...

    Hayatta her istediği verilen bir erkek çocuğu...
Evet kimden bahsettiğimi az çok anlamış olmanız lazım.
Savaş ULUSOY.
Çocukken şımartılan, her istediği verilen ve hayal etmesine müsaade edilmeyen çocuk.
    Ben buyum. Hayatta kimseye yarım yerini vermeyen, güçlü ve aslında kimsesiz. Davranışlarımı kimse için değiştiremem. Ama eğer olurda birinin hassas noktasını yakalarsam sonuna kadar kullanırım.
Evet!

Ada Soysal...

Bu zamana kadar her istediğim yapılmaya alıştırılmışken saçma bir kızın bunu bozması beni sinirlendirmeye yetmişti. Ona gösterecektim. Kimsenin yıkmayı bırak, itiraz bile etmediği kurallara isyan etmek ne demekmiş gösterecektim.

***

Ben sinirden deliye dönerken Ada'nın sakinliği beni daha çok çileden çıkarıyordu. En sonunda okuldan kaydını aldıracağını söyleyince sırıttım. Gerçek bir gülüşle uzaktan yakından alakası yoktu. Bu kız gerçekten aptaldı. Ben istemediğim sürece nefes bile alamazdı ama haberi yok.

Kolundan tuttuğum gibi çekiştirmeye başladım. Onu götüreceğim yeri çok iyi biliyordum.
Onu genellikle düşmanlarımdan hesap sorduğum yere yani eski kağıt fabrikasına götürecektim. Babama birkez daha burayı bana verdiği için teşekkür ettim. Zaten hayatımda bana yaptığı tek iyi şey buydu.

     Evet orada insan öldürmüşlüğüm var üstelik sayamadığım kadar ama hepsini Ada'ya söylememe gerek yok. Bir tane öldürdüm desem onu yeterince korkutmaya yeter.
Aslında düşününce Ada'yı asla kurban olarak görmüyorum. Neden bilmiyorum ama onu öldüremem. Bu çok sinir bozucu. Normalde onu ilk yakaladığımda öldürmeliydim. Kardeşimin katilini kendi elleriyle bırakmıştı. Üstelik bu ölmesi için yeterli bir sebepken.

Okuldan kaydını alma fikrini aklından silip, Hasan itiyle konuşmasaydı onu asla buraya getirmezdim. Onun sadece yanımda kalmasını istiyorum. Bunun neresini anlamıyordu. Okul bahane. Ama eğer o istemiyorsa bende kendi yöntem ve taktiklerimi denerim.

         Gündüz olmasına rağmen deponun içi karanlıktı. Yerini ezberlediğim ışığını açtım ve yavaş yavaş Ada'ya yaklaşmaya başladım. Üstüne üstüne giderken adımları gerilemişti. Benden bu kadar korkupda bana meydan okuması ilginçti. Bakışlarım arkasına kayarken kazılmış mezar olduğunu gördüm. Sırıtmama tepkisizce baktı ve sonra kütt...

Sincap kafese girer. Düşüş paniğiyle hafif bir çığlık attı. Ama mezar olduğunun aklına bile gelmediğine eminim. Çukuru inceliyordu.
Ben onun anlamasını beklerken ona göre acı dolu bana göre iğrenç çığlığıyla suratımı buruşturmak zorunda kaldım.
Napalım o anlaşmaya uymuyorsa bizde uydururuz.

        Konuşmamızı yaptıktan sonra yürüyemediği için kucağımda arabaya götürdüm. Sonuçtan gayet memnundum. Yine her zamanki gibi istediğimi almıştım. Bunun önüne kimse geçemezdi. Şu an kucağımda titreyen kız bile.
Ada hanımımız gayet uysallaşmıştı. Aklımın bir köşesine burayı tekrar ziyaret etmemiz gerektiğini not aldım.

        Tekrar mağazaya dönmek için yola çıktık. Yolculuk sessiz geçerken Ada'nın hıçkırık sesini duydum. Sonrada sanki bunu bekliyormuş gibi bağırarak ağlamaya başladı. Bu haline içim acıdı falan demeyeceğim. Çünkü ben kimseye acımam. O bunu haketti.
Fakat içimden gelen birşeyle ona sarılmak istedim. Bu isteğimi bastırmaya çalışırken kollarım beni dinlemeden ona dolanmıştı.

"Üzgünüm sincabım"

Birden bedeni bana yaslanınca geriye doğru çektim. Başı yan tarafa doğru düştüğünde bayıldığını anladım. Koltuğu geriye doğru yatırarak Ada'nın rahat bir pozisyonda uyumasını sağladım.

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin