Deniz böyle çocuk gibi davranırken, irademi tamamen kaybediyordum. Tamamen ona teslim olmam gerekiyormuş gibi hissediyordum, zaten elimde olan bişi değildi. Kendimi ona bırakıyordum. Bu durum ciddi anlamda sinirimi bozuyordu, Beyza'dan daha fazla etkiye sahipti üzerimde ki, o erkekti. Ona ne kadar kızarsam kızayım, bana bakıp şebek gibi sırıttığı zaman bütün sinirim devre dışı oluyordu. Ona dair düşüncelerimi tartarken, onun sesiyle irkildim.
"Abi?"
"Ahhh, sen hangi ara aşağıya indin?" dedim, ve pijamalarıyla inmişti, Allah'ım bu çocuk beni benden alıyordu.
"Seni bir anda burada görünce aceleyle indim. Hem sen bütün gün neredeydin?"
O bunu söyleyince direk atak yaptım.
"Sen bana hesap mı soruyorsun? Hesap sorması gereken biri varsa oda benim çocuk. Sen şuan kardeş rolü oynuyorsun. Hem benim moralim bozuk ve sen bugün benim moralimi düzelteceksin!" dedim. Neden moralimin bozuk olduğunu sorar diye düşünmüştüm ama sormadı, bu işime gelmişti doğrusu.
"Bu saatte raket ve tenis topu satan bir yer bulabilir miyiz?"
"Bunları ne yapacaksın?"
"Sen bulabilir miyiz onu söyle önce?" kafam karışmıştı, bunları neden soruyordu ki?
"Evet bulabiliriz." dedim, bunun üzerine,
"Moralim bozuk dememiş miydin? Moralini düzeltmeye gidiyoruz." dedi ve arabaya bindi. Bende mal gibi ayakta dikilirken,
"Sen orda dikilirken senin moralini düzeltemeyiz ama, arabaya binmek ister misin, yoksa ben kullanayım mı?" diye sorunca daha fazla ayakta durmadan arabaya binip, arabayı çalıştırdım.
"Ben uzun zamandır oynamıyorum ama, unutmuş olabilirim." diyince,
"Daha güzel işte, senin moralini düzeltelim derken, benim keyfim yerine gelecek. Şimdiden söyleyeyim dibine kadar dalga geçerim bilmiş ol." diyerek şimdiden gülmeye başladı. Ahhh gülme lan, gülme, tutamıyorum kendimi.
"Oğlum maksat beni eğlendirmek değil mi? Neden benimle dalga geçiliyor?"
"Kimden yardım istediğine bir bak derim, her koşulda kendimi düşünürüm ben." diyerek ne kadar dobra olduğunu da ortaya koymuş oldu. Onun bir kız olmasını o kadar isterdim ki, o zaman herşey tamamen istediğim gibi olabilirdi. Bunları düşünürken,
"Bak burada raket ve tenis topu bulabiliriz." diyerek açık olan dükkânı gösterdi. Bende arabayı sağa park edip dışarıya çıktım. Deniz'e arabada kalmasını söyledim, dükkâna girdiğimde elime ilk gelen raketleri ve tenis toplarını alıp kasaya gidip hesabı ödedim. Poşetleri alıp dükkândan çıktığımda elimdekileri Deniz'e verip arabayı çalıştırdım. Karşıma çıkan ilk spor salonunun önünde durup, Deniz'le beraber arabadan indik. Şansımıza etrafta kimse yoktu, çünkü ben tenisten zerre kadar anlamıyordum. Deniz'e de uzun zamandır oynamıyorum diyerek yalan söylemiştim. Şimdi burada patlayacaktım ve rezil olacaktım. Deniz raketleri çıkarıp tekini elime verdi. Daha nasıl tutacağımı bile bilmiyordum. Tutuşumdan anlamış olacak ki,
"Sen hayatında hiç tenis oynamadın değil mi?" diye sorunca direk kıvırmaya başladım.
"Ne alakası var oğlum, sadece uzun zamandır oynamıyorum." bunu diyince inanmadığı her halinden belliydi.
"Ya yürü git lan, tutmayı bile beceremiyorsun." diyerek gülmeye başladı hatta kahkaha atmaya başladı. Aman ya bunun da diline düşen yanıyordu. Kendini durdurduktan sonra bana bakıp,
"Tamam ben sana şimdi öğreteceğim." dedi bende,
"Ne öğretiyorsun lan, ben zaten biliyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Prensi
HumorBabasını 14 yaşında kaybeden ve o günden sonra kendini evin reisi olarak gören bir kız çocuğu. Kızların aşık olduğu aptal bir yakışıklı. Ama o yıllardır kuzeninin eski sevgilisine aşık olan bir adam. Tek derdi sadece düzenli bir işte çalışmak, tam...