Şaşkın bakışların hepsi üzerimdeydi, şuanda büyük annenin tepkisinden korkuyordum açıkçası. Ona yalan söylediğimizi anlayınca pekte sakin kalacağını düşünmüyordum doğrusu. İlk soru Toprak'ın annesinden geldi,
"Eğer kızsa nasıl cafede çalışıyor?" gayet mantıklı bir soruydu bu. Direk Toprak'a baktım, çünkü benim bir cevabım yoktu.
"Bu durum biraz karışık anne, daha geniş bir zamanda konuşmak daha iyi olur." Toprak üstü kapalı bir şekilde soruyu geçiştirmişti.
"Siz bize neden yalan söylediniz?" bunu soranda büyük anneydi. Yalan kelimesi geçince Toprak'ın gözlerinde yine aynı duygu yerini almıştı. Hâyâl kırıklığı..
"Bana söylenen yalanların yanında bu fazlasıyla masum kalıyor bence." vermiş olduğu imâyı anlamamak mümkün değildi.
"Ve size söylemek istediğim daha önemli bişi var." umarım tahmin ettiğim şey değildir. Elimi tutarak büyük annesine döndü. Ahhh lanet olsun tamda tahmin ettiğim gibiydi. Yapmamasını söylemeye çalışırken herşeyi berbat edecek kelimeler döküldü dudaklarından.
"Ben Deniz'i seviyorum."
"İyi halt yedin." diyerek ona olan kızgınlığımı dile getirmekten çekinmedim. Bu söylediğinin neler doğuracağından haberi var mıydı acaba? Daha kız olduğumu yeni söylemiştik, en azından biraz beklemeliydi.
"Sen ne dedin?" ahhh tabikide idrak edememişti, acaba şaka yaptığını söylesem bana inanır mıydı? Tam hazırlanmış yalanlayacakken,
"Yanımda gördüğünüz bu kıza âşık oldum ve sevgiliyiz." ama ya lanet olsun, ben yalan olduğunu söyleyecektim. Toprak'a en öldürücü bakışımı attım, bunu cidden haketmişti. Toprak bunu söyleyince büyük anne sinirle ayağa kalkıp bağırmaya başladı.
"Sen ne yaptığının farkında mısın? Sana o kadar kız getirdim hepsini geri yolladın. Bakınca kız mı erkek mi olduğu bile belli olmayan birini nasıl karşıma getirirsin?" biliyordum işte, bu kadar ağır konuşacağını biliyordum. Ben kafamı eğmiş utançla bu konuşmanın bitmesini beklerken bu defa Toprak ayaklandı.
"Ben bu kadına âşık oldum, ne yapacaksın?" offf bari diklenmese böyle. Büyük anne bu defa bana dönüp bağırmaya başladı.
"Sen önceden ona abi diye seslenmiyor muydun? Kardeşi gibi yanına yaklaşıp onu kandırdın dimi." bu dediği cidden zoruma gitmişti. Ama sesimi çıkaramıyordum.
"Ne diyorsun sen büyük anne? Ondan ilk başta hoşlanan bendim, kimsenin beni kandırdığı falan yok. Onunla bu şekilde konuşamazsın." Toprak hırsla beni savunmaya çalışırken,
"Al şunu götür karşımdan, gözüm görmesin." bunu diyince bu defa Toprak beni ayağa kaldırıp,
"Sana düzgün konuş dedim. Hayatımı elimden aldığınız yetmezmiş gibi birde âşık olduğum insana karışıyorsunuz. Bana yaptığınız bunca şey sonrasında sizi dinleyeceğimi mi sanıyorsunuz?" Toprak'a susmasını işaret ederken,
"Bu benim hayatım, kiminle olmak istersem onunla olurum." dedi en sonda. Pişman olacağı şeyleri söylemesini istemiyordum.
"Eğer böyle biriyle olacaksan, şimdiden eşyalarını topla ve Amerika'ya git." dedi emir verircesine. Bu tavrı cidden beni fazlasıyla rahatsız etmeye başlamıştı. Ama saygısızlık etmek istemiyordum, zaten Toprak benim yerimede konuşuyordu.
"Amerika'ya gitmeyebilirim." dedi bu defa, ahhh bu adam neyi nerede diyeceğini hiç bilmiyordu.
"Gitmemen için o kadar diretmişken, ne olduğu bile belli olmayan biri için gitmekten vazgeçtin yani öyle mi?" hayretle bunu diyince bende hayret etmiştim. Bu kadar kırıcı olmak zorunda mıydı yani? Artık ne söylesek birşeyin değişeceğini sanmıyordum, sanırım bunu Toprak'ta anlamıştı. Onlara son bir kötü bakış atıp beni resmen sürükleyerek salondan çıkardı. Bu durum cidden fazlasıyla moralini bozmuş gibiydi. Sinirle kapıyı çarptı ve beni arabaya götürdü. Şuanda fazlasıyla sinirliydi, konuşarak daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Arabaya binince küçük bir sessizlik hâkim oldu ama bu çok fazla uzun sürmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Prensi
HumorBabasını 14 yaşında kaybeden ve o günden sonra kendini evin reisi olarak gören bir kız çocuğu. Kızların aşık olduğu aptal bir yakışıklı. Ama o yıllardır kuzeninin eski sevgilisine aşık olan bir adam. Tek derdi sadece düzenli bir işte çalışmak, tam...