Deniz'in Ağzından
Sabah uyandığımda saatin 9'a geldiğini görmek benim için evlat acısı gibiydi. Hem işe geç kalmıştım, hem Toprak hâlâ bana bozuktu, hemde bunlar yetmezmiş gibi açlıktan ölecek vaziyetteydim. Ve ben bu kadar geç kalmışken, birde kahvaltı yapamazdım. Yataktan nasıl çıktım, nasıl giyindim, nasıl bu kadar hızlı cafenin önüne geldim? İnanın bende bilmiyorum. Koşturarak cafenin içine gireceğim sırada biri tarafından kapşonumdan tutularak içeriye girmem engellendi. Beni durduran kişi tabiki Toprak'tı. Nefes nefese kaldığımı görünce,
"Ne bu hâlin?" dedi anlamayarak.
"Geç kaldığım için acele ediyordum." dedim bende sonrasında biraz yüzüme baktı ve konuşmaya başladı.
"Sen şimdi kahvaltıda yapmamışsındır?" dedi soruyla, beni bu kadar iyi tanıması hoşuma gitmişti doğrusu. Geç kaldığım için kahvaltıya fırsatım olmadığını anlamıştı. Ahhh bu adamı cidden seviyordum. Benim cevap vermeme fırsat vermeden kapşonumdan çekip sürüklemeye başladı.
"Nereye gidiyoruz?" dedim onun peşinde sürüklenerek. Ona uyum sağlamaktan başka çarem yoktu ama ben bir türlü ritmi tutturamıyordum ne yazıkki.
"Bende kahvaltı yapmadım, beraber yaparız işte." galiba bana olan siniri biraz olsun geçmişti, yoksa bu şekilde davranmazdı. Bunun üzerine ses çıkarmadım bende, gittiğimiz yerde zaten cafeye yakın bir yerdi, çok fazla yürümek zorunda kalmamıştık. Boş bir masaya karşılıklı olarak oturduk, Toprak siparişleri verdikten sonra kahvaltının gelmesini bekledik. Siparişler gelene kadar ne ben, nede Toprak tek kelime dâhi etmemiştik. O kadar fazla açtım ki, utanmasam masayı bile yiyebilecek potansiyele sahiptim. Büyük bir iştahla kahvaltımı yaparken Toprak beni izliyordu. Ağzım dolu olduğu halde konuşmaya başladım.
"Bana neden bakıyorsun, sende yesene." hoş ağzım dolu olduğu için kelimeler boğuk bir şekilde çıkmıştı. Bu durum beni bile güldürmüştü. Toprak"sa küçük bir çocuğa bakıyormuş gibi eğlenerek beni izliyordu. Ahhh bu adamın bu hâllerini özlemiştim. Şu evlilik meselesi bizi çok fazla germişti çünkü.
"Büyük annem seni görmek istiyor."
"Ha?" dedim istemsiz bir şekilde ve o sırada lokmalarım boğazıma düğümlenmişti. Direk öksürmeye başladım. Ben öksürmeye başlayınca Toprak direk kalkıp yanıma geldi. Sırtımı sıvazlayarak garsondan su istedi.
"Dikkat etsene." diyerekte bana kızmaktanda geri durmamıştı. Garson suyu getirince yavaşça suyu içirmeye başladı. Biraz olsun kendime gelince bu defa ben konuşmaya başladım.
"Ya böyle pat diye söylenir mi?! Ölüyordum neredeyse." dedim sitemle, cidden büyük anne neden beni görmek istiyordu ki?
"Hem neden beni görmek istiyor, ne yaptım yine? Kesin yine ayrılın diyecek, ya offf ya. Kesin sen evlenme muhabbetini ona söyledin, ama nasıl söylersin ya, ben ona böyle bişi düşünmüyoruz demiştim. Alacağın olsun Toprak, valla bunun hesabını sorarım sen..." bir anda ağzım kapatılınca susmak zorunda kaldım. Toprak eliyle ağzımı kapatıp,
"Ne konuştun lan, bir sus." dedi, eğer ağzımı kapatmasaydı daha bir sürü şey söyleyecektim.
"Panik yapmana gerek yok, sana karşı sanırım yumuşadı." işte buna cidden şaşırmıştım. Hâlâ ağzım kapalı olduğu için soru soramıyordum. Elimle onun elini ağzımdan ayırarak,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Prensi
ЮморBabasını 14 yaşında kaybeden ve o günden sonra kendini evin reisi olarak gören bir kız çocuğu. Kızların aşık olduğu aptal bir yakışıklı. Ama o yıllardır kuzeninin eski sevgilisine aşık olan bir adam. Tek derdi sadece düzenli bir işte çalışmak, tam...