Toprak'ın Ağzından
Güven... Güven sadece benim için mi bu kadar önemliydi? Neden herkes Deniz'in tarafındaydı ki? Kimse bana hak vermiyor muydu, benim neler hissettiğimi düşünmüyor muydu? Hayatımda hiç bu kadar acının yoğunluğunu hissetmemiştim, acının saflığı belkide beni bu kadar etkilemişti. Hayatını sadece eğlence üzerine kuran biri, küçük bir serseri yüzünden nasıl bu kadar yıkılabilir ki? Kendime bunu yediremiyordum işte, bu kadar bocalamanın ardından, ailemi bile önemsemeden onunla olma kararı almıştım. Ama o, bana yalan söylemişti. Söylediği basit bir yalan değildi, bana ailesiyle ilgili bir yalan söylememişti, bulunduğu konumla ilgili yalan söylememişti, yaşıyla ilgili bir yalan söylememişti, o bana cinsiyetiyle ilgili yalan söylemişti. Bu kabul edilecek şey değildi, ben erkek olduğunu bile bile ona aşık olmuştum, en azından bunu itiraf ettikten sonra bana gerçeği söylemeliydi. Bunu Eren'den değil, ondan öğrenmeliydim. Ama bunu anlamıştım, bu yalanı söylemek onun içinde kolay değilmiş. Karşımda akıttığı göz yaşlarından anlamıştım. Deniz ağlamazdı, gerçekten canı yanmasa ağlamazdı. Onun ağladığını hep kavga esnasında görmüştüm. Her zaman hayret etmiştim, bir erkek nasıl sadece bir kavga üzerine ağlar diye, çok duygusal olduğunu sanmıştım. Ama öyle değilmiş, benim basitleştirdiğim kadar değilmiş. Kapının sesiyle, daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Gidip kapıyı açınca görmem gereken en son kişiyi gördüm. Ahmet bey karşımda durmuş bana sırıtıyordu. Bunun burda ne işi var lan?
"Beni burda ağırlamayı düşünmüyorsundur umarım." onun sesiyle girdiğim şoktan uyandım. Şaşkın bir şekilde içeriye buyur ettim. Bekletmeden direk içeriye girdi, hâlâ neden burda olduğunu anlamış değildim.
"Hortlak görmüş gibi, ne bu halin?" bu söylediğinin üzerine kendime gelip konuşmaya başladım.
"Ben sadece, sizi burada beklemiyordum." dedim. Bunun bilincinde olarak konuşmaya başladı.
"Demek beni buraya getirecek kadar önemli bir konu var ortada." dedi bunun üzerine Deniz hakkında olduğunu anlamıştım. Gerçekten onun hakkında konuşmak istemiyordum. Direk tepkimi dile getirdim.
"Deniz hakkında konuşacaksanız hiç zahmet etmeyin." dedim buna sadece gülmekle yetinmişti.
"Çok konuşma hadi, " elindeki poşeti sallayarak konuşmasına devam etti, o poşetide yeni farketmiştim.
"İki bardak getir, biraz kafa dağıtalım." poşetlerde alkol olduğunu anlamıştım. Açıkçası şuanda buna ihtiyacım vardı, uzatmadan mutfaktan bardak almaya gittim. İki bardağı alıp, Ahmet beyle birlikte balkona çıktık. Elimden bardakları alıp doldurmaya başladı. Açıkçası içmek için sabırsızdım, bardağı aldığım gibi kafama çektim. Aldığım acımsı tat, boğazımı delip geçiyordu, ve bu bana çok iyi geliyordu.
"Göründüğünden daha duygusalsın." ona anlamsızca bakıyordum.
"İğneyle delik deşik etsen, yinede tek damla kan akıtmayacak gibi görünüyorsun, ama o küçük kız için yanıp tutuşuyorsun." dedi hayretle. Bu konuyu açması sinirimi bozmuştu.
"Ona kız diye seslenmek bana bile garip gelmeye başladı, acaba yine erkek gibi mi davransam?" dedi ve gevşek gevşek gülmeye başladı. Bu adamdaki ciddiyetsizlik beni deli ediyordu.
"Zevkten dört köşe olmalısın. Duygusuz adam karşında zavallı gibi duruyor." dedim sitemle. Bunun üzerine içkisini içip konuşmaya başladı.
"Geçmişte... Delice sevdiğim bir kız vardı..." merakıma yenik düşerek,
"Kim, cafede çalışan biri miydi?" diye sordum. Sonra o devam etti.
"Çok, çok iyi bir yalancıydı, ağzından çıkan her kelime yalandı." bunları söyleyip ardından gülüyordu. Bunun neresi komikse?
"Arkadaşlarıyla buluşacağını söyler, ama gecenin sonunda erkeklerle sarhoş olurdu, evde kalmak istediğini söyler, ama gece dansa giderdi. Hasta olduğunu söyleyip hastahaneye gitmek için benden para ister, o parayla kendine yüzük, kolye alırdı." her söylediği şeyde daha çok gülüyordu.
"Nasıl bu kadar iyi bir yalancıydı bilmiyorum ama her seferinde beni kandırmayı başarıyordu. Beni terkederken ne dedi biliyor musun? Yurtdışında eğitime gittiğini. Küçüklükten beri hayali olduğunu, ve bunu artık gerçekleşmesini istediğini söyledi. Onu bırakmak benim için ne kadar acı olsada, onu bıraktım, hatta parasını bile ben verdim. Ama 1 yıl sonra başka bir adamla evlendiğini öğrendim." bu anlattıklarının üzerine hayretle,
"Cidden böyle birisini mi sevdin?" dedim.
"Onun yüzünden borçlandım, arkadaşlarımdan oldum." dedi gülerek, en sonunda dayanamayarak,
"Bunun neresi komik, kızgın olman gerekir." dedim sinirle.
"Ne zaman ondan bahsetsem, gülesim gelir." dedi samimiyetle.
"Oda benden hoşlanmış olmalı, arkadaşlarıyla gezerdi, içerdi ama ben yine onu severdim. Onun hakkında herşeyi bildiğimi bilseydi, eminim ondan nefret ettiğimi düşünürdü. Benden o kadar hoşlandı ki, bana bu kadar yalan söyledi. Onunla bir kez bile tartışmadım." bunları sadece Deniz'i affetmen için söylüyordu, emindim buna.
"Yalan söylüyorsun." dedim ona inanmayarak.
"Hayır doğru bu. Kızdığım zaman kızgınlığımı eriten tek bir şey vardı aklımda..
Ahmet, tamam çok kızdın, ama bu kadın olmadan yaşayabilir misin acaba? Her seferinde bunu kendime sordum ve kızgınlığım uçup gitti." aslında bunu şimdi düşünüyordum. Deniz olmadan hayatıma devam edebilir miydim? Peki bana yalan söyleyen biriyle hayatıma devam edebilir miydim?
"Bana bunu anlatmak için mi geldin, Deniz'le ayrılıp ayrılmayacağımı sormak için, bu olayı unutup gitmeliyim, hiç değilse sonucu iyiydi diyorsun. Sen hep böyle düşünüyorsun." dedim acıyla. Onun için ne kadarda basitti böyle.
"Yapma o zaman. Deli gibi ona sarılmak isterken, hem kendi canını hemde onun canını yakmaya devam et! Ama sana söyleyeyim, ben bile herşeyi yapmış olduğum hâlde pişman oldum, seni pişmanlığın boyundan büyük olup seni boğacak." dedi kendinden emin bir şekilde. Haklıydı, ben pişman olacağımı biliyordum, ben bu işin sonunda deli gibi ona sarılmak isteyeceğimi biliyordum, ama sarılmayacaktım. Babamdan sonra ikinci ihaneti kabul etmeyecektim. Ne kadar canım yanarsa yansın, ne kadar o ağlarken deli gibi ona sarılmak istesemde, ağlama artık herşey geçti demek istesemde yapmayacaktım. Belki benimde canım yanacaktı, belkide ondan daha fazla yanacaktı ama bu kadar büyük bir yalandan sonra onu affetmeyecektim. Ben, Ahmet bey gibi olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Prensi
MizahBabasını 14 yaşında kaybeden ve o günden sonra kendini evin reisi olarak gören bir kız çocuğu. Kızların aşık olduğu aptal bir yakışıklı. Ama o yıllardır kuzeninin eski sevgilisine aşık olan bir adam. Tek derdi sadece düzenli bir işte çalışmak, tam...