Öyle bir an yaşıyordum ki, konuşsam bitecek, sussam bitecek. Önümde bir sürü yol vardı ama hepsi beni Toprak'tan ayırıyordu. Her yol ona çıkıyordu ama Toprak, yolların hiçbirinden bana çıkmıyordu. Ona ne söylersem söyleyeyim beni affedecek gibi görünmüyordu. Bunca zaman onu kandırmıştım, affedilecek bir durumum yoktu belki ama yinede ona olayları en başından anlatmam gerekmez miydi? Bense sadece burda çaresiz bir şekilde durup, onun gidişini izliyordum ve ağladığını gördükten sonra. Olayların yoğunluğunu yeni idrak edebilmiştim. Arabasına binmeden ona yetişmem gerekiyordu, hızla kendime gelip zorda olsa bacaklarımı harekete geçirmeyi başarmıştım. Bahçe kapısından çıkmıştım ki, Toprak arabasına bindi. Arkasından bağırmaya başladım.
"Toprak, Toprak dur lütfen." diyerek hem bağırıp, hemde arabaya koşuyordum. Ama o beni dinlemek istemiyordu, arabasını çalıştırmıştı bile. Bu defa daha hızlı koşmaya başladım. Ama o benden gitgide uzaklaşıyordu. Daha hızlı koşarsam ona yetişecekmişim gibi kendimi zorlamaya başladım. Oysa ne kadar hızlı koşarsam koşayım, ona yetişemeyeceğimi biliyordum. Ama inatla peşinden koşmaya devam ediyordum. Bağırmayıda ihmal etmiyordum.
"Toprak, ne olursun dur. Topraaaaaak. Beni bir defa dinlemen gerekiyor. Topraaaa.." bir anda bileğimin burkulmasıyla, hem bağırışıma hemde koşmama istemsiz bir şekilde son vermek zorunda kaldım. Son çaremde benim hatam yüzünden ellerimden kayıp gitmişti. Bu çaresizliğin verdiği eziklikle şiddetle ağlamaya başladım. Toprak ise gözümden kaybolmuştu bile. Oysa benim aşık olduğum adam, ben böyleyken beni bırakmazdı. Şimdi onu gerçekten kaybetmiş miydim? Bu defa gerçekten bitmiş miydi? Ben ne yapacaktım, onsuz nasıl dayanacaktım? Tamda ona kavuşmuşken, onsuzluğa nasıl alışacaktım? Sol tarafımda bu zamana kadar hiç hissetmediğim bir acı saplanmıştı. Ben her zaman ne yaptığını bilen biriydim, hata bile yapsam asla pişman olmazdım. Peki bu yabancı histe neyin nesiydi? Ben aşkımı bile yeni kabullenmişken bu duyguları nasıl kabullenecektim? Ayağımı burkup düştüğüm için olduğum yerden kalkamıyordum, gözyaşlarımdan zaten önümü bile göremiyordum. Selim'in sesini duyunca beni almak için geldiğini anlamıştım. O kadar çok güçsüzdüm ki, kendimi direk ona teslim ettim. Beni kucağına alıp cafeye geri götürdü. Beni masalardan birine oturtup, gidip mutfaktan bir bez getirip bileğime koydu. Bu halimi ilk defa gördüğü için, şoktan tek kelime dahi etmiyordu. Zaten şuanda konuşmak gibi bir isteğim yoktu. Zaten Ahmet amca üzgünken konuşmak istemediğimi iyi bilirdi. Belkide o söylemişti, çünkü ne Eren nede Poyraz yanıma gelmiyorlardı. Buda benim işime gelmişti, kimseyle konuşmak istemiyordum. Ayağım acıdığı için gidemiyordum da. Sadece ruhsuz bir şekilde boş boş duvarı izliyordum. Kendimi affettirmek için bir bahanem var mıydı? Neden hiç beni affedeceğine inanmıyordum, bu kadar mı imkânsızdı? Evet o kadar imkânsızdı, beni affedemezdi, her defasında bana ne kadar çok bocaladığını söylemişti, ve bunların hepsi benim erkek olduğumu düşündüğü içindi, bunları bildiğimi bildiği halde beni nasıl affedecekti? Hiç umudum kalmamıştı, ben bu defa onu gerçekten kaybetmiştim. Telefonum çalmaya başladı, hiç kimseyle konuşmak istemediğim için, hiç kimin aradığına bile bakmamıştım. Bir süre sonra arayan kişi vazgeçmişti. Bu defa Selim'in telefonu çalmaya başladı. Şu sese bile tahammülüm yoktu. Selim heyecanla yanıma geldi,
"Patron, seninle konuşmak istiyor." dedi. Öyle bir heyecanla telefonu aldım ki. Hemen kulağıma götürdüm telefonu,
"Nerdesin sen? Sadece bir defa beni dinle ne olursun." dedim ağlayarak. Şu son günlerde çok fazla ağlıyordum. Hiç beni umursamadan konuşmaya başladı.
"Benden hariç başka kim biliyordu? Ahmet bey, Selim, Eren, Poyraz. Başka kimse biliyor muydu?" dedi ama sinirden kudurduğu sesinden belliydi. Bu sorusuna cevap verememiştim.
"Söylesene, başka kim biliyordu? Akın biliyor muydu? Cevap versene Akın biliyor muydu?" dedi bağırarak. O bağırdıkça ben daha çok ağlıyordum. Ben ağladıkça neden daha şiddetle bağırıyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Prensi
HumorBabasını 14 yaşında kaybeden ve o günden sonra kendini evin reisi olarak gören bir kız çocuğu. Kızların aşık olduğu aptal bir yakışıklı. Ama o yıllardır kuzeninin eski sevgilisine aşık olan bir adam. Tek derdi sadece düzenli bir işte çalışmak, tam...