Bölüm 8

114 15 12
                                    

Severek ve çok eğlenerek yazdığım bir bölüm oldu. Umarım siz de beģenirsiziniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :) Keyifli okumalar :)

Not : Bu bölüm sana @sizofrencikk. Seviliyosun tatlım :)

Zaman gerçekten öyle hızlı akıyordu ki, biz ona engel olamıyoduk. Yapabildiģimiz tek şey zamanın bize uzatdığı ipe tutunmak ve onun bize verdiklerine ve bizden aldıklarına boyun eğmekti. Zaten elimizden başka türlüsü de gelmezdi.

Okula başlamamın üstünden neredeyse 15 gün geçmişti. Artık yavaş - yavaş alışmaya başlamıştım. Tabi bunda Ayşegülün katkısı o kadar çoktu ki. Her zaman yanımdaydı. Bana çok yardımcı oluyordu. Arada fazla hızlı konuşuyordu ama sanırım onu bu tatlı haliyle daha çok seviyordum. Elçine çok benzetiyordum onu. Mutlaka onları tanıştırmalıydım. Çok iyi anlaşacaklarına o kadar emindim ki.

Her gün yüzüğümü de takıyordum. Böyle kendimi daha rahat hisediyodum. Hiç bir erkek yanıma yaklaşmıyodu. Bu benim açımdan çok iyiydi. Ben böyle büyümüştüm çünki. Şimdiye kadar babamın yüzünü eyecek hiç bir şey yapmamıştım şükür. Bundan sonra da yapmayacaktım. Evliliğim sahte olsa da buna sahip çıkmam gerekiyordu. Kuzey için olmasa da en azından Tahsin dede için. Çünki onun da yüzüne utanmadan, çekinmeden bakabilmek istiyordum.

Okulda olmak kafamı dağıtıyordu. Dersler son sene olduğu için baya zordu ama arkadaşlarımın da yardımıyla çok rahatca halediyordum. En yakınlarım Sarp ve Ayşegüldü. Sarp çok komikti. Evli olduğumu ögrenmesiyse ayrı bir komediydi zaten. O gün gerçekten çok gülmüştüm. Şimdiyse daha dikkatli davranıyordu. Zamanla tanıdıkca sevmeye de başlamıştım.

Evdeki durumlarda da hiç bir deyişiklik yoktu. Kuzeyi neredeyse hiç görmüyordum. Yemek yeme saatlerimi onun geliş saatinden önceye almıştım. Anlaştığımız gibi o evde olduğunda odamdan dışarı çıkmıyordum. Bir kaç kez sabahları karşılaşmıştık onda da hiç konuşmamıştık zaten. Bir evde iki yabancıydık .

Mutfakta da kendime özel bir alan yaratmıştım. Neslihan abladan mutfakta küçük bir buzdolabı daha olduğunu da öğrenmiştim. Sonra gidip kendime güzel bir alışveriş yapmıştım ve o küçük dolabı kendime ayırmıştım. Böylelikle her akşam dışarıdan yemek zorunda kalmıyodum.

Annemlerle ve Elçinle her gün konuşuyodum. Gerçekten çok özlemiştim ve artık telefondan konuşmak yetmiyordu. Annem hep evliliğimin nasıl gittiyini soruyodu ve ben ona bir sürü yalan söylemek zorunda kalıyordum. Aslında tüm bunları Elçine anlatmak istiyordum ama yine de kararsızdım. Ona güvenmediģimden deyil . Ama bazen beni benden bile çok düşünüyordu. O yüzden de aileme anlatmasından korkuyordum. Doģru zamanı bekliyordum sadece anlatmak için. Sorun şu ki, doğru zaman ne zaman onu da bilmiyordum.

Bi de iş konusu vardı tabi. Hala ve hala iş bulamamıştım. Annemin verdiģi para da suyunu çekiyordu. Her gün yol parası, yemek parası derken baya harcama yapıyordum. Aslında okulda yemek yemiyordum ama yine ihtiyaç çoktu. Hangi işe başvursam öğrenci olduğum için kabul edilmiyordum.

Okulun kantininde oturub bir yandan çay içip- fakirliğin gözü kör olsun- bir yandan da iş konusunu düşünüyodum.

" Oooff offf. "

" Hangi denizde gemilerin battı güvercin. Söyle yakışıklı arkadaşın halletsin. " Başımı kaldırıp bana büyük bir sırıtışla bakan Sarpa baktım. Şeytan diyor o " güvercin" diyen ağzının ortasına Jack Chanin uçan tekmesiyle giriş. Evet doģru duydunuz güvercin. Etrafımdaki erkekler bana lakap takmaya neden bu kadar meraklı ki? Acaba tipim mi müsait?

" Sarp sana kaç kere bana güvercin deme dedim. " diye konuştum kızgın bir sesle.

" Sinirlenme hemen. Ne yapayım sana ne zaman baksam aklıma güvercinler geliyor. " Adama bak ya. Aklına güvercinler geliyomuş.

Sen... Ben... Biz...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin