Bölüm 24

115 16 8
                                    

Bölüm yazamayan yazar yapmışlar hiç olmamış:( Evde yatılı misafir vardı ve şükürler olsun ki gitti:) Yanlış anlaşılmasın yattığı yer benim yatağım olunca neredeyse şükür namazı kılacaktım:D

Her kese keyifli okumalar :) Umarım beğenirsiniz:)

Not: Multideki yakışıklı bizim mavi göz olsun muğğğ?



Aptaldım. Kesinlikle aptalın tekiydim. O Kuzey denen öküzün yüzüne okkalı bir tokatı yapıştırmadım ya benden aptalı yoktu. Nasıl olurdu böyle bir şey? Nasıl öperdi beni ya? Bi de utanmadan, dalga geçer gibi "Mutlu yıllar karıcığım. " demişti pislik. Ben ne yapmıştım peki? Salak gibi yüzüne bakmıştım. Ahh. Aklıma geldikce onu bir kaşık suda boğmak istiyordum. Sonrasında Elçin yanıma gelip bana sarıldığında ben hala şoktaydım. Her kes bir birini tebrik etdikten- bana söylenilenlerden hiç bir şey anlamamıştım- sonra tekrardan yerimize oturmuştuk.

Oturduğumuzdan beri kafamı yerden kaldırmamıştım. Önümüzdeki yüzyıl boyunca Kuzeyin yüzünü görmek istemiyordum. Allahtan bizimkilerden kimse bu "olayı" görmemişti. Yoksa Elçinin dilinden uzun süre kurtulamazdım. Yarın eve gideceğimi düşünürek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum.

" Yeni yıla nasıl girersek tüm yıl öyle geçermiş. " diyen Ceylanın sesiyle kafamı kaldırdım ve ona baktım. " Ne güzel tüm sene birlikte olacağız. "

Yok artık! Dudaklarımı sertce silme isteğimi bastırdım ama gözlerimin istemsizce Kuzeye kaymasına engel olamadım. Beyefendi yüzündeki anlamlı sırıtmayla bana bakıyordu. Hemen gözlerimi kaçırdım ve önüme döndüm. Ama burası epey ısınmıştı. Hava yetmiyordu sanki. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Ay yok. Daha fazla dayanamayacaktım. Kafamı yanımda oturan Elçine çevirdim. Urazla sohbet ediyorlardı. Sohbetleri bitmek bilmemişti Maşallah. Bu konuda onunla sonra mutlaka konuşacağımı kendime not etdim ve kolunu dürtükledim.

" Lavaboya gidiyorum ben. " dedim kulağına. Müzik yüzünden kendimi bile duyamıyordum.

"Tamam canım. Git. " dedi ve yeniden sohbetine kaldığı yerden devam etdi.

Kalleş arkadaş. İnsan bi ben de geleyim mi, derdi. Ama yok. Nerde? Güneş kimdi ki zaten?

Yerimden kalktım ve kimseyle - Kuzeyle- göz göze gelmemeye çalışarak lavabonun yolunu tutdum. Buraya ilk girdiģimizde kızlarla geldiğimiz için lavabonun yolunu biliyordum. O yüzden de kolayca bulmuştum.

İçeride hiç kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla bir kaç saniye kendimle bakıştım. Gayet normal gözüküyordum. Tenimde hafif bir pembelik hala duruyordu. Düşündükçe kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Ama bir dakika. Neden kendi kafamı vuracaktım ki. Kuzeyin kafasını duvardan duvara vururdum. Hem kendim kurtulurdum hem de insanlık için hayırlı bir şey yapmış olurdum. Pis mavi göz. Beni öpmüştü ya. Ne yapacaktım ben? Nasıl bakacaktım yüzüne? Öküzler tepesice!

Kendime bakarak daha da sinirlendiğimi farkedip soğuk suyla ellerimi güzelce yıkadım. Makyajımı bozmamaya çalışarak yüzümü ve boynumu da hafifce ıslatdım. Kendime son kez baktıktan sonra lavabodan çıktım. Bizimkilerin yanına gidecekken vazgeçtim ve biraz hava almak için dışarı çıkmaya karar verdim. Kulüp dediğim yer aslında bir otelin içindeydi ve baya pahalı bir yere benziyordu. Aslında Elçinle kendi hesabımızı ödemeyi teklif edecektik ama Urazlara ayıp olur diye bir şey söyleyememiştik. Otelin lobisinde bir kaç çalışan dışında hiç kimse yoktu. Sanırım her kes aşağıda eğleniyordu.

Duvarlar tamamen camdandı ve dışarıda harika bir kar manzarası vardı. Kar otelin bahçesindeki aydınlatmaların altında parlıyordu. Lobi biraz serindi ve bu manzara karşısında ürpermeme engel olamadım. Ellerimi kollarıma sardım ve manzaranın keyfini sürmeye devam etdim.

Sen... Ben... Biz...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin