Selammm:) söz verdiğim gibi fazla geçikmeden ve diğer bölümün üzerinden daha 1 hafta geçmeden geldimmm:))))
Keyifli okumalarrrr:)
Odamda hastaneye gitmek için hazırlanırken bir yandan da son bir kaç günde olanları düşünüyordum.
Kuzeye kızgınlığım geçmemişti. Kafeyi bastığı yetmemiş gibi bi de Kaanı yumruklamıştı dana. Sonra da her şey yolundaymışcasına beni yine ve yine zorla öpmüştü. Dudaklarımı çamaşır suyuyla yıkayasım vardı. Ama tokatı da yemişti. Oh! Canıma değsin! Zavallı Kaanı da orda öylece bırakmıştım. Her şeye rağmen kibarlığından ödün vermemişti. Ama bizim ayı Kuzey nerde, kibarlık nerde.
Zaten o gece eve zor atmıştım kendimi. Sabahı zor etmiş, gün doğar doğmaz kendimi Ayşegüllere atmıştım. İki gün boyunca onlarda kalmıştım ve Kuzey efendi bu sefer evi basmamıştı. Hayret!Bugün de hastaneye gideceğim için erkenden uyanmıştım. Sargım tamamen açılacak, dikişlerime bakılacaktı. Bir sorun olmazsa işime devam edebilecektim. Bu yüzden de çok mutluydum.
Saçlarımı at kuytuģu yaptım ve makyaj yapmaya üşenerek odamdan çıktım. Sonuçta görücüye çıkmıyordum değil mi? Güzel olmasam da olurdu. Zaten bu yuvarlak suratımla bir şeye de benzemiyordum.
Mutfakta ağzıma biraz peynir ve ekmek tıkıştırdım. Doyduğuma kanaat verdiğimde evden çıkmaya hazırdım. Paltomun önümü sıkıca ilikledim. Şubat ayı Ankarada baya soğuk geçiyordu. Ama önümüz marttı. Martta açan o rengarenk çiçekler gibi yine açacaktı bizim de umutlarımız. Büyütecektik hayatımızın tarlasında umutlarımızı. Sonra o umutlar mutluluk, güzellik olarak dönecekti bize. O yüzden bahar demek mutluluk demekti benim için. Binbir sıcak hayalle kendimi kışın soğuğuna bıraktım. İçim hala sıcacıktı. Umut fazla uzaklaşmış olamazdı.
Biraz yürüdükten sonra sitenin çıkışına ulaşmıştım. Ellerimi nefesimle ısıtıp yoluma devam ediyordum. Ötobüs bulmakta zorluk çekmeyeceğimi umuyordum. Zira bu havalarda taksiler bile zor haraket ediyordu.
Sonunda siteden çıktığımda durağa doğru yürümeye başlamıştım. Benden biraz irelide duran araba ilgimi çekmeyi başarmıştı çünki oldukca tanıdıktı. Zaten içinden çıkan tanıdık sima da kendini ele vermişti. Kuzey bey yani bizim mavi göz her zamanki edasıyla arabasından inmiş, paltosunun yakalarını kaldırmış ve arabasına yaslanmıştı. İçimdeki ses görmemezlikten gelmemi ve çekip gitmemi söylüyordu, fakat ben onu dinleyemeden kendimi Kuzeyin önünde bulmuştum. Sağolsun kendisi tüm yaya yolunu kaplamıştı. " Ne var?" dercesine gözlerine baktım.
" Bin hadi. " dedi o da bir ara gözlerime bakmış sonra etrafına bakınmya başlamıştı.
"Ne? " Gerçekten anlamamıştım.
" Bin. Hastaneye gidiyoruz. " Hala etrafına bakınıyordu.
" Gerek yok. Kendim giderim. "
" Bin hadi Dolunay. Uğtaştırma beni. "
" İyi ya. Uğrama sen de. Ben giderim. "
" Uğraşmak istemesem burda seni beklemezdim. " Bu sefer gözlerime bakmıştı. " Hem neredeyse yarım saattir burdayım ve hala otobüs geçmedi. Geç kalacaksın. "
Bi durakta bekleyen kalabalığa baktım bi de önümde duran cillop gibi arabaya. Benden olsa yine otobüse binerdim ama malasef Kuzey haklıydı. Otobüs bu kadar geciktiyse mutlaka ağzına kadar dolu gelecekti ve buradaki kalabalıģa bakılırsa benim binebilme şansım yoktu. İçimden oflayarak arabaya bindim.
Hiç konuşmadan, sadece radyoda çalan şarkıyı dinleyerek geçirdiģimiz yolculuğun sonunda hastaneye varmıştık. Arabadan indiğimde dizlerim titriyordu. Bunun soğuktan olmadığının farkındaydım. Hastaneleri hiç sevmemişimdir zaten.
İçeri girdiğimizde yoğun ilaç kokusu burnumu kırıştırmıştı. Yolu Kuzeyi takip ederek bulmuştum. Kuzey bir hemşireyle konuşmuş ve hemşire bizi bir odaya yönlendirmişti. Mithat beyin birazdan geleceğini söylemişti. Paltomu çıkarmış odadaki yatağa oturmuştum. Heyecandan havada kalan ayaqlarımı sallıyordum. Kuzeye baktığımda yere ulaşmayan ayaklarıma bakıp gülüyordu. Ona dil çıkarmam onu daha da güldürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen... Ben... Biz...
RomantikBen Güneştim ve ait olduģum gökyüzünü onun gözlerinde bulmuştum...