Bitmek tükenmek bilmeyen sınavlardan sonra nihayet karşınızdayım. Nasılsınız? Ben çok çok çok iyiyim. Neden diye soracak olursanız "Ders yok!" Bundan güzel sebep mi olur?
Sizin için güzel ve bana göre bayyyaaa uzun bir bölüm yazdım. İlham perilerim coşmuştu bu gece. Aslında bir kaç gündür yazmaya çalışıyordum ama nihayet bitirebildim. Yalnışları yavaş yavaş düzeltmeye başladım. Umarım seveceğiniz bir bölüm olur. Keyifli okumalar :)
Hepimizin hayatında üzülmesine, kırılmasına asla dayanamayacağımız insanlar vardır. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz ya da çok sevdiğimiz bir arkadaşımız. Öyle ki onların gözünden akan bir damla yaş bizi bizim boğazımıza takılır ve nefes almamıza izin vermez. Onların yüzündeki gülümseme için elimizden gelen her şeyi yaparız ve bunu başardığımızda sanki dünyayı kurtarmış gibi hissederiz. Konuşmadan bile anlaşabildiğimiz insanlardırlar onlar. Tek bi bakışından anlarız derdini, üzüntüsünü, sevincini. En çok kırdığımız ve en çok kırıldığımızdır aynı zamanda. Koruma içgüdüsü oluşur onlara karşı. "Ben kırayım, ben üzeyim" deriz yeter ki başka biri dokunmasın ona, kırmasın kalbini. Onlar için her şeyi yapmaya hazır oluruz. Bir annenin yavrusu için canını vermesi gibi işte. Hem korku olur içinde hem de cesaret.
Ben de sevdiğim bir insan için bu yola girmiştim. Bu koca şehre geldiğimden beri onun için katlanıyordum her şeye. Belki çok büyük bir fedakarlık değildi, çünki içinde kocaman bir yalan vardı ama elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Benim için bu kadar deyerli olan birinin hiç düşünülmeden kolayca kırılmasıydı bana koyan. Söylenilen her şeye, yapılan her hakarete sabretmiştim. Ama daha fazla susmayacaktım. İçimdeki zehri korkmadan, çekinmeden akıtacaktım.
Taksi şoförü geldiğimizi söylediğinde düşüncelerimden sıyrıldım ve kapının pencesesinden dışarı baktım. Çok büyük bir şirketin önünde durmuştuk. Ücreti verdikten sonra taksiden indim. Şirketin üstünde kocaman harflerle ARSLANLI HOLDİNG yazıyordu. Parası vardı diye kendisini bir şey sanıyordu o pislik herif. Kalp kırmaktan zerre çekinmeyen bu adam tam bir kalpsizdi.
Danışmadaki kızdan Kuzeyin odasının olduğu katı sordum. Beni yüzündeki aşağılama dolu ifadeyle süzdükten sonra "11-ci kat hanımefendi. " dedi. Belli ki tanımıyordu beni. Gerçi nerden tanıyacaktı ki? Zira üstümdeki eskimiş kotum, bol kazağım ve ev hali saçımla buraya hiç uygun değildim. Ama umrumda mıydı? Asla!
Asansörle 11-ci kata çıktım. Burada sadece bir oda vardı. Odanın önüne büyük bir çalışma masası koyulmuştu ve orada oturan kadın da büyük bir ihtimalle Kuzeyin sekreteriydi.
" Merhaba. Benim Kuzeyle görüşmem gerekiyor. " diye kibar bir şekilde konuştum.
" Buraya her gelen Kuzey beyle görüşemez hanımefendi. Randovünüz olması gerekiyor. Var mı? "
" Hayır ama.." lafımı tamamlamama izin vermeden yeniden konuştu.
"Kuzey beyin tüm günü dolu. Önce randovü almanız gerek. Sonra Kuzey beyle görüşe bilirsiniz. " dedi ve devam etdi. " Tabi o sizinle görüşmek isterse. "
"Her geleni şirkete sokuyolar." diye mırıldanmasını duymasam aslında kibar olmaya devam edecektim. Ama bu insanların diğerlerine yukarıdan aşağı bakmaları sinir kat sayımı daha da yükseltmişti. Kuzey bey etrafına kendisi gibileri toplamıştı. Eh. O halde bende ona layik olduğu cevabı verirdim.
" Kocamla görüşmek için randovü almam gerektiğini bilmiyordum. Kusura bakma tatlım. "
" Ko- kocanız mı?" dedi gözlerini kocaman açarak.
" Evet tatlım. Kocam. Şimdi izin veriyor musun yoksa biraz daha beklemem gerekiyor mu? " dedim ben de kinayeyle.
Hemen ayağa kalktı ve telaşlı haraketlerle kapının önüne geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen... Ben... Biz...
RomantiekBen Güneştim ve ait olduģum gökyüzünü onun gözlerinde bulmuştum...