Bölüm 15

131 12 35
                                    

Nihayet bölümü bitire bildim. Sonunu bir türlü kurgulayamadım. Daha farklı bitirmeği düşünmüştüm ama böyle oldu. Umarım beğenirsiniz. Aslında hikayemin çok çok harika olmadığını biliyorum ama yazmayı, sözleri kullanmayı, güldürmeyi seviyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :)

Bu bölüm tatlı mı tatlı okurum @66meri ye. İnşallah beklediğine deyer bir bölüm olmuştur.

Not: Bölümün sonu patates soyarken aklıma geldi. Elalem çiçekten, böcekten, kardan, yağmurdan ilham alıyor, bense patatesten. Ne diyeyim. Farkımız tarzımız:D

Sabahları en nefret etdiğim şey sabahın olmasıydı. Pazar günlerinin bile sabahı vardı ve bu büyük haksızlıktı. Yani ben hobbi olarak sabahlardan nefret ediyordum. Ne olurdu sanki bir kaç saat geç gelse. Azcık daha uyusaydık. Bol bol dinlenirdik. Beş dakika diye kendimizi de kandırmazdık. İtiraf etmekte gerekirdi ki hiç birimiz beş dakikaya kalkmazdık. Hem insan az uyuyunca nasıl oluyordu? Tabiki de agresif. Ee sonra ne olurdu? Bu uykusunu alamamış zavallı insan en küçük sebepten kavga ederdi. Kavga edenlerin biri mezara biri kodese giderdi. Sonra bunların aileleri arasında kan davası başlardı. Sonra ailedeki tüm erkekler öldükten sonra elde ne varsa artık deyip 75 yaşında adamla 15 yaşında kızı berdel yaparlardı. Yani ben insanlığı düşünüyordum. Kendim için asla değildi .

Geçenlerde bir şey okumuştum. Kutuplarda altı ay gece altı ay gündüz oluyormuş. Burda da olsa ne güzel olurdu ya. Tam benlik yerdi. Param olsun ben de oraya gidecektim. Kimse uyandırmadan altı ay boyunca uyuyabilirdim. Ohh deymeyin keyfime.

Ama hayaller ve hayatlar diye bir gerçek vardı. Hani sen yaprak sarma istersin ama salça ekmek yemeğe mahkum olursun. Tv deki yakışıklı çocuktan istersin hayat sana ankaralı Mahmut verir. Ben hayatdan altı ay uyuyabileceğim bir kutup istedim , oysa bana "Kuzey" kutpunu verdi. Altı ay uyutmuyordu ama o soğuk bakışlarıyla baya üşütüyordu.

Sabah sabah tavana bakarak düşündüğüm şeyleri düşününce kendi düşüncelerime güldüm. Sonra kendi kendime güldüğümü anlayınca bi de salaklığıma güldüm. Hala tam olarak ayılmamıştım ve beni bir tek güzel bir duş ayıltırdı.

Hazırlandıktan sonra kahvaltımı yapmak için aşağı iniyordum. Bu gün pazardı ve aslında iş yoktu. Ama ben yine de gidecektim. Hem evde oturmaktan kurtulurdum hem de gidip yardım ederdim.

Salonda televizyon izleyen bir adet Kuzeyi boş vererek mutfağa girdim. Kendime ait malzemelerin olduğu dolabı açtım. Dün akşam börek almıştım ve yemem için beni bekliyordu. Çayımı koyduktan sonra böreği ısıtmak için fırına atmıştım. Peynir, domates, zeytini de çıkardıktan sonra bir kaç dakika sonra harika bir kahvaltı hazırlamıştım kendime.

Kahvaltımı tadını çıkara çıkara yaptıktan sonra etrafı toparlayıp mutaktan çıkmıştım. Niyetim odamdan çantamla montumu alıp çıkmaktı aslında ama Kuzeyin sesi beni durdurmuştu.

"Dolunay surat? "

"Evet? "

" Bi "günaydın" yok mu? "

Neden hala benimle uğraşıyordu ki. Kaşlarımı çatarak baktım ona. Şeytan diyordu ki o gülümseyen yakışıklı suratına ayağındaki terliģi geçir. Yakışıklı mı? O da nerden çıktı. Yakışıklı yok. Yoktu yakışıklı falan.

" Ne istiyorsun? "

"Sadece "günaydın" demeni. "

" Uğraşma benimle. " Arkamı dönüp odama çıkacakken sorduģu soruyla ona baktım.

" Sana verdiğim kart nerde? "

"Kart mı? "

" Evet kart. Ne olduģunu biliyorsun herhalde. Hani para çekmek için kullanılır. Sana vermiştim kullanman için nerde o? "

Sen... Ben... Biz...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin