4. Deli Kızlar
Eylül'den...
"Eylül Hanım." Hayır ya bana sesleniyor olamazdı!
İsmimi mi öğrenmiş bir de? Ah, hayır!
Gözlerimi kırpıştırdım ve sabır dileyip başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Ağzımı kesinlikle ama kesinlikle açmayacaktım. Derdi neyse söylesin ve gitsin istiyordum. Bir kez daha bu adamla uğraşamazdım. Aslında uğraşırdım da şimdi ne yeriydi ne de zamanıydı. "Sizinle yalnız konuşabilir miyiz?" Allah'ım inceliğe de gel. Bunu dün bana hakaret ederek konuşan adam mı söylüyordu?
Hayır, yani ne bekliyordu benden? Olur, paşam nasıl istersen dememi falan mı? "Konuşamayız ne yazık ki." Katı ve sert sesimle saniyelik gözlerine bakıp konuştum. Yalandan da mahcubiyetten ölüyormuşum gibi bakış attım. Gerçi bu bakışıma kimse inanmadı ama olsun!
"Eylül!" diye gereksiz yüksek çıkan sesiyle ona şaşkınlıkla baktım. Bakışımı ölçüp değerlendirmiş olmalı ki kendini toparlayarak konuşmasına devam etti. "Yani Eylül Hanım lütfen. Fazla zamanınızı almayacağım."
Oflayarak ve kızgınlıkla oturduğum koltuktan kalktım."Çağrıcım ben hemen geliyorum,"dedim ve Erdem Beyin yanından hızlı bir şekilde özellikle bile, isteye koluna çarparak dışarı çıktım. Okulun geniş koridorunda tenha bir yer bulduğumda nefes alıp arkamı döndüm ve durdum. Kollarımı karnımda bağladığım gibi ayağımı da sallamaya başladım. Derdi şimdi neydi? Mesele tam olarak kapanmamıştı –kapanması mümkün değildi gerçi de- ama biraz ara versek iyi olacaktı.
Tam karşıma geçip o koca gözlerini bana dikti. Bu kadar büyük müydü bu adamın gözleri? Demek ki sinirlendiğim zaman gözümden büyüklüğünün ölçüsü kaçırmış olmalıydım. Erdem'le adam akıllı konuşup anlaşamadık ki, her görüşmemizde anca bu kadar görebilmiş olmalıydım.
Saniyeler geçti ama bir türlü konuşmaya başlayamadı. Onu mu bekleyecektim? Utanıyor desem bu adamda utanacak yüz bile yoktu. Arsızın tekiydi. Harbi ya bu adamın utandığı biri var mıdır ki acaba? Of Eylül şimdi oturdun da bunu mu düşündün? İç sesime hak verdim ve hâlâ konuşmayan Erdem Agâh yerine ben ağzımı açtım."Evet derdin ne? Ne söyleyeceksen söyle ve git." Kaba bir davranıştı kabul ediyordum. Ama bu adam yüzünden öteki tarafa gidecektim Neredeyse. Yolun kıyısından döndüm. Kabalık şu anlık düşüneceğim en saçma şey olmalıydı.
Bu adam bana ne diye bakıp duruyordu? Baştan aşağı resmen beni süzdü. Çaktırmadan üzerime baktım açıkta kalan yerim var mı, diye ama yoktu. Elbisemin dekolte kısmı da oldukça kapalıydı. Kaşlarımı çatıp bu sefer ben ona diktim gözlerimi. "Daha ne kadar konuşmadan duracaksınız acaba?" Okul da olduğumuza göre resmiyet gerekiyordu. Ayrıca bu adamla senli ve benli konuşmak için samimiyetim bile yoktu.
"Ah pardon dalmışım da." Onu anladık da nereye daldığını çözemedim."Ben senden özür dilemek için gelmiştim. Dün ki davranışım için kusura bakma." Aman Yarabbi! Birilerinin aklı çalışmış ve özür diliyordu. Sonunda benim narin bir kadın olduğumu anladı mı ne?
"Bitti mi?" dedim kısa ve öz. En asiliydi.
"Beni kovuyor musun?" derken ki yüz ifadesi takdire şayandı. Dakikalar boyunca kahkaha bile atabilirdim.
"Anlamış olmanız çok güzel, Erdem Bey. Ben kibarlık yapmaya çalıştım ama..." Yüzümü ekşiterek onu boydan boya süzdüm. "Senin incelik bilmediğini unutmuşum. Pardon!" Siyah bir takım elbise giyerek buraya gelmişti. Gri kabanıyla adam ayaklı manken gibiydi. Sahibi olan arkadaş şanslı sayılırdı ama bana yaptığı gibi hödük davranıyorsa acıyordum. Yazık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...